Paylaş
Birinci Dünya Savaşı'nın bitişinin sekseninci yıldönümü 1998.
Balkanlar'ın yeniden balkanlaşmaya başladığı günümüzde Birinci Dünya savaşının tarihi yeniden yazılıyor Batı'da. Tarih yeniden yorumlanıyor.
1998'de 1914-18'den çıkartılacak dersler olduğu kesin. Milliyetçiliğin yükselişi, bölgesel gerilimler ve savaş tehdidi...Tarihteki trajedilerin iç yüzünü, cephedeki sıradan askerin anılarından dinlemek resmi tarihin çelişkilerini de su üstüne çıkartıyor.
İlginçtir, iletişim devriminin günümüzdeki en canlı günlerinde dünyada tarihe olan ilgi de hızla artıyor.
Türkiye'de durum nedir?
Tarih, tarihçilik hak ettiği ilgiyi görüyor mu?
Yerel Tarih Dergi'sinin açtığı ‘Liseli Gençlerin Gözüyle Cumhuriyetimiz’ yerel tarih yarışmasına ilgili ön bilgileri okuyorum derginin son sayısında. Amaç, gençlerin bulundukları yörenin, kurumların, zanaatların vs. tarihini araştırarak, derinleştirerek yazmalarını sağlamak. Bir ülkenin tarihsel zenginliğine yeni boyutlar katmak. Yeni ipuçları yakalamak...Bugünlerle irtibatlandırmak.
Türkiye'de beş binin üzerinde lise var. Yarışma için bugüne kadar iki bin başvuru olmuş. Başvuruların okullara göre dağılımı şöyle:
Özel liseler 61, meslek liseleri 380, İmam Hatipler 180, süper liseler 17 ve diğerleri 913 başvuru, yani Anadolu ve devlet liselerinden.
Özel lise sayısının devlet liselerine göre az olmasına rağmen bu 61 sayısının üzerinde durmak gerekli. Özellikle de ‘özelleşmiş eğitimden’ mucizeler beklediğimiz şu günlerde.
Bu sayılar çok önemli ipuçları veriyor.
Katılımın dağılımına bakılırsa, bunlar ayrıcalıklı özel okul öğrencilerinden çok meslek ve devlet okullarının çocukları. Yani kendi hallerine bıraktığımız, köşeyi dönemeyenlerin çocuklarının gittiği okullar.
Peki, bütün imkan ve de teşviklere rağmen özel eğitim kurumları Türkiye'yi birinci lige zıplatacak kuşaklar yeştiriyor mu?
Bu sorunun yanıtı o kadar açık değil. 61 başvurunun tercümesi, araştırma yeteneğinin, kültürel derinliğin ve de bilimsel merakın gelişmemiş olması demek. Üstelik akıtılan büyükü paralara rağmen. Bu noktada tarih sadece bir örnek. Tek bir veriden büyük bir genelleme yapılabilir mi diye düşünülebilir.
Sanırım yapalabilir. Çünkü bu küçük ayrıntıların anlamı çok derin olabiliyor. Özellikle de eğitim gibi konularda.
Eğitimde sadece İngilizce'ye ve bilgisayara tapınarak varılan bir nokta var. Yani bol gürültülü bir yüzeysellik.
Üretmeden tüketme sapkınlığının en yaygın piyasası oluşuyor bu okullarda.
İngilizce ve bilgisayardan mucizeler bekleyenlerin aldatıcı modernleşmesi.
Oysa iyi eğitilmişliğin tanımı da değişiyor artık dünyada. Bir zamanlar Turgut Özal, Başakan Bush'a ‘benim torunum seninkinden daha iyi bilgisayar kullanıyor’ diyerek Türk milletinin gururunu okşamıştı!
Eğitimde hedef nedir?
Sanırım bu sorunun yanıtı hiç açık değil Türkiye'de. Özellikle de ‘Torunum Bush’unkinden daha iyi bilgisayar kullanıyor' diyen ve de onu safça alkışlayan zihniyetin eğitimden ne anladığı hiç belli değil.
Zaten onların çocukları da yurt dışında okuyor.
Diğerleri ise kendi hallerine terk edilmişler.
Paylaş