Susurluk'u kapatamazlar

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Susurluk ‘aydıntılamıyor’.

Ama ‘kapatılamıyor’ da.

Türkiye'de, Soğuk Savaş sonrasında filizlenen değişimin, çok yavaş da olsa en önemli göstergesi bu.

Ülkedeki bu çarpıcı siyasi ve sosyolojik değişimi okuyamayan liderliğin de başarılı olma şansı yok gibi.

Bir yıldan beri sürüp giden resmi, gayri resmi, alt düzeyden, üst düzeyden, orta düzeyden safsaklamalara rağmen, Susurluk hâlâ manşetlerden inmiyor.

İlginç değil mi?

Ne tehditler para ediyor, ne de ‘kutsal devletin mahremiyeti’’ sloganları söküyor. Üzerine geçirilen zırh işe yaramıyor. Pisliğin kokusu yayılıyor.

Sonunda iş zirveye kadar ulaşıyor. Önceki gün Cumhurbaşkanı da ‘Susurluk kapatılamaz’ı bir yıl sonra ikinci kez telaffuz ihtiyacını duyuyor.

‘Aydınlatılamayacağını’ sezdiği ama ‘kapatılamayacağını’ da anladığı için.

Metin Göktepe davası da örtbas edilemiyor.

Kimdir Metin Göktepe?

Bir medya starı mı? Büyük basının bir mensubu mu?

Hayır.

Ekranların ve de büyük basının ‘altın çocuğu’ olmasa da, polisin döverek öldürüp kapının önüne attığı genç gazeteci Metin Göktepe, artık bu toplumda bir simge olabiliyor.

Bu toplumda şiddet istemeyen insanlara mal olabiliyor.

Büyük basın Göktepe'nin haberini çöpe atamıyor.

Davası, seyyar dava olup bütün Türkiye'yi dolaşsa da.

Gözden, gönülden ırak olsun diye her türlü çaba harcansa da, Metin Göktepe davası kaderine terk edilemiyor.

Göktepe'nin ölümü, her türlü haksızlığı sineye çekmeye hazır ehven-i şercileri bile insafa zorluyor.

Ya ‘benim de çocuğumun başına gelirse’yi sordutuyor.

Türkiye'de, ciddi bir örgütlenme olmadan yanıp sönen elektrikler işte, çok değişik siyasi görüşlere sahip insanların bu ortak paydasını ortaya koydu.

Çok cılız, çok çekingen de olsa, Türkiye'de adı konmamış bir arayışın filizleri yeşeriyor. Bu nedenle de, Susurluk, siyaset sözlüğüne yerleşiyor.

‘Sus’tan sonra Susurluk...Susmamak üzere, toplumun ağırlığını hissettirtmek üzere.

Gene tekrarlayalım, tabii ki bardak daha dolmuş değil...Ama artık bomboş da değil.

Eğer bir türlü aydınlatılamayan Susurluk olayı, bugün bütün çabalara rağmen kapatılamıyorsa bunu toplumdaki henüz örgütlenmemiş çoksesliliğe borçluyuz.

Yani, giderek daha çok profesyonelleşen insanlara, sübvansiyonsuz yaşadığı için ‘kutsal devlet’ hoyratlığına baş eğmeyenlere, gazetecilere mektup yazıp, altına ‘ben hem Türk hem de dünya vatandaşıyım’ diyebilenlere...

Bu insanlar, gübre, yüksek taban fiyatı filan istemiyorlar ama artık ‘sen de işini yap’ diyorlar, devlete.

Kısaca, talepler farklılaşıyor. Ölçüler değişiyor.

Talep, ciddi devlete, ciddi siyasetçiye, ciddi iş adamına, ciddi yargıya ve de ciddi gazeteciye...

Eğer bu talepler kısık sesle bile olsa dile getirilmeye başladıysa, Susurluk artık kapatılamaz.

Aydınlatılması çok zaman alsa da.

Yazarın Tüm Yazıları