Paylaş
28 şubat sürecinin çalkantılarından sonra siyasette taşlar yerine oturuyor mu?
Hayır.
Taşlar yerine oturmuyor ama bazı ipuçları ortaya çıkıyor. Bu ipuçları sayesinde artık ileriye dönük tahminler yapmak mümkün. Bu satırlar yazılırken CHP kongresinin sonuçlarını henüz bilmememize rağmen Türkiye'deki siyasi çerçevenin ana hatları şöyle:
28 şubatın hedeflediği Refahyol'u indirme stratejisi gerçekleşti. Bu operasyonun komutanı olmakla böbürlenenler var ortada. (Bizim sivillerin de gönlünde bir komutanlık yatar her zaman.) Bu operasyonun siyasi sonuçları dikkate alınırsa ‘Refahyol’u ben bozdum' diye hava atanların siyasi yetenekleri hakkında da epey bir fikir edinmiş oluyoruz.
Başarıyla iktidardan indirilen Refahyol hükümetinden sonra ortaya Fazilet Partisi çıktı. Faziletleşen RP, eski liderlik kadrolarından arındı. Erbakan'ın varlığı nedeniyle yapamadığı bir takım yenileşme kıpırdanmalarını gerçekleştirmeye başladı. Hantal, dinazor görünümünü düzeltmeye çalışıyor şimdi. Belki de ‘Allah sizden razı olsun’ diyorlardır 28 şubat sürecine katkıda bulunanlara. Çünkü bu şekilde hükümetteki başarısızlıkları daha fazla ortaya çıkmadan uzaklaşıverdiler bu büyük sınav alanından. Hem de mağduru oynayarak.
Yerel yönetimlerde stajlarını tamamlayan kadrolar şimdi siyasete atılmak üzereler. Yeni bir dinamizm enjekte ediliyor partiye. Merkez sağın birleşmesini isteyenlerin çok dikkatle izlemesi gereken bir adres Fazilet Partisi.
28 şubat süreci Tansu Çiller ve Mesut Yılmaz tipi siyasetçiler ve de onların çevresindekilerin işini bitirdi.
Çiller'i zaten pek ciddiye alan kalmamıştı ama Mesut Yılmaz, ‘dürüst devlet adamı, sözünün eri, laikliğin güvencesi vs.’ beklentileriyle hükümete geldi. Gelir gelmez hemen neler yapamayacağı ortaya çıktı. Yani, ‘Susurluk’u çözmezsem namerdim' efelenmesinden sonra susup oturması neler yapamayacağının en açık işareti oldu. Zaten Akın Birdal'ın vurulmasından sonra ‘bu, bir iç hesaplaşmadır’ şeklindeki açıklaması Mesut Yılmaz siyasetinin Susurluklar'a olan duyarlılığının da en belirgin göstergesi değil mi?
Mesut Yılmaz tipi siyasetçilerin ne yapamayacağı belli olduktan sonra ne yapabileceği de iyice ortaya çıktı. 28 şubat süreci mimarlarının kendilerini paralayrak ‘birleşsin, bitişsin, yapışsın’ dedikleri merkez sağın bugünkü şekliyle aslında bir rant dağıtma alanı olduğu da tescil edildi.
Pek yazılmasa da artık her yerde konuşulduğu gibi, ANAP, rant dağıtımında, ayrıcalık sağlamada ve de kayırmada uzmanlaşıyor.
Fakat bu durum fena halde kabak tadı vermekte.
Rant dağıtımı, küçük hesaplar, minik çıkarlar, ANAP'ın ağır top, orta top, küçük top bütüp toplarını ve tüfeklerini tüketti.
ANAP, bütün iddialarına rağmen kendisini yenileyemeyen moderniteyi kavrayamayan parti özelliğine kavuştu!
ANAP'ın içinde kendisini bu gelişmelerin dışında tutmaya çalışan bazı cin fikirli siyasi figürler olsa da ne yazık ki onlar da eylemsizlikleriyle kendilerini tasfiye ettiler.
28 şubatın bir diğer çabası sağda ve solda birleşmeyi sağlamaktı.
Bilindiği gibi iş dünyası ve medya, sağdaki birleşmeye daha duyarlı.
‘Birleştireceğim diye ortaya çıkanlar ne kadar ciddiye alınır’ takdir sizin. Birleştiricilerin kişiliğini tartışmaya bile gerek duymuyorum. Ancak birleştirme simsarlarının ve onların siyasetteki ve de medyadaki amigolarının çabaları çok eğlenceli.
Ancak burada farkına varmadıkları bir nokta var.
Birleşecek olanlar, aslında Türkiye'yi bugünlere getiren kadrolar değil mi? Enflasyonun, gelir dağılımı bozukluğunun ve de çeteli demokrasinin sorumluları onlar değil mi?
Ortada birleşecek ne var ki?
Burada birleşmecilere ufak bir tavsiyede bulunalım; sadece Türkiye'ye değil, burunlarını çıkartıp Avrupa'da merkez sağ neden çöktü diye bakıversinler. Uzakdoğu'daki krizi incelesinler...Latin Amerika'ya uzansınlar.
Bu daha sağlıklı bir çaba olur!
Paylaş