Zeynep Atikkan: Simgesel karar üzerine



Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

FRANSIZ Parlamentosu'nun kararı bekleniyordu. Şaşırtıcı olmadı. Ancak kararın ‘‘Simgeseldir, üzerinize alınmayın’’ ambalajıyla sunulması şaşırtıcıydı. En azından bu boyutu beni şaşırttı. Eğitim hayatımın değişik safhalarında o kültürle tanışmış olduğum için. O kültüre damgasını vuran kartezyen düşüncenin, ‘‘entelektüel dürüstlüğü’’ varoluşun olmazsa olmaz koşulu diye sunduğu için.

Fransız Parlamentosu'nda oy kullananların büyük çoğunluğunun eğitim yolculuğunda mutlaka bir ara durakladıkları Paris Siyasal Bilgiler Fakültesi'nin sınıflarında geçen yıllarımda ‘‘Bir Fransız'a yapılacak en büyük hakaretin, entelektüel dürüstlüğünden şüphe etmek olduğunu’’ düşünürdüm.

‘‘Simgesel’’ diye sunulan ‘‘soykırım kararı’’ bende bu şüpheyi uyandırdı.

‘‘Soykırım’’ kadar korkunç bir insanlık suçunun ‘‘simgesel’’i olur mu? Soykırım ya vardır ya yoktur! Fransa aldığı kararın arkasında durmak cesaretini gösteremediğine göre, demek ki karar konjonktürün ürünü, küçük ve düşük siyasetin çocuğu.

* * *

Bu karardan sonra Fransız basınını taradım. Yazılar ‘‘soykırım’’ diye başlayıp ‘‘katliam, tehcir’’ diye devam ediyor. Yazıların daha terminolojisinde bütünlük sağlanamamış. Üstelik soykırıma karar veren bir ülkenin ciddi gazetelerindeki kararı destekler nitelikte yazılar bunlar.

Durum böyleyken, ‘‘Cezayir işini tarihçilere bırakalım’’ diyen Fransa, başkalarının tarihini keyfinin istediği gibi yargılama keyfiyetini kullanıyor ve bunu ‘‘simgesel’’ diye sunabilme kolaycılığını gösteriyor. Eğer karar ‘‘simgesel’’ ise yasama organında ele alınması için neden bu kadar ısrar ediliyor? Fransa, tarihi bilen bir ülkedir. Tarihi bilmek, tarihe karşı sorumluluğu da gerektirir. Bu sorumluluk elli kişinin oyuyla ve de ‘‘nasıl olsa sembolik bir karar’’ şeklindeki bir geçiştirmeyle yerine getirilir mi?

Fransız entelektüalizminin düşünmesi gereken bir nokta bu.

Oysa kendi ülkesindeki Ermenilerin varlığı ve de Türkiye ile tarihsel dostluğu nedeniyle Fransa'nın bu konuda daha yapıcı bir rol oynaması beklenirdi. Tarihe karşı sorumluluk bunu gerektirirdi.

Bu kararla tarihle keyfi şekilde oynama yolunu açıyor Fransa. Böyle bir keyfiliğin uzun vadede Avrupa'ya vereceği zararı belki hesaplamadan. Belki bilerek ya da bilmeyerek, ama uygarlıklar çatışmasına prim veren Huntington'un özlemlerine göz kırparak.

Fransız Parlamentosu, başka bir ülkeye kin ve düşmanlığa dayalı bir oyuna prim verip yüzyılın başındaki felaketlere yol açan milliyetçiliği de teşvik ediyor bir bakıma. Daha şimdiden Ermenistan'da bazı gruplar, ‘‘Bu ilk adım, arkası gelecek’’ şeklinde demeçler vermeye başladılar. ‘‘Simgesel!’’ diye tanımlanan kararın amacı bu muydu? Böyle bir simgesellik miydi?

Bugünkü tabloya göre tarihin yorumu bazen politikanın dışında bırakılacak, bazen de parlamentoların yetkisine sunulacak. Sonra ihalelerin çapına göre ‘‘sembolikti, sembolik değildi’’ denecek. Bu son derece tehlikeli bir yol.

Gücünü önyargılı yaklaşımdan değil, eşitlik değerlerinden alan Fransa'nın bu çığırı açması da düşündürücü.

Tarihi kendi yetki alanlarına almak sadece parlamentoları zayıflatır. İtibarlarını düşürür. Çünkü konjonktürel kıstaslarla tarih yorumlanmaz.

* * *

Tarihi kendi yetki alanlarına almaya kalkışan Fransız parlamenterlerin tutumu, ‘‘Tarih bir propaganda sloganı ya da halkla ilişkiler aracı değildir’’ diyen 1986 Nobel Barış Ödülü sahibi Elie Wiesel'in sözlerini anımsattı bana.

Tarih, ‘‘halkla ilişkiler aracı değildir’’. Ama ‘‘tarih, bohça içinde de saklanamaz’’. Toplumların tarihe yaklaşım biçimi geleceği şekillendirir. Bizim kuşağın sorumluluğu, Anadolu trajedisinin değişik kökenlerinden kurbanlarının anısına saygılı olmaktır. Bunun da yolu tarihle yüzleşmekten, özgürce tartışmaktan, eleştirilere açık olmaktan ve de bilime güvenmekten geçer.

Bu da bizim görevimiz.

Yazarın Tüm Yazıları