Paylaş
Nedense hukuku talep etmek yerine kişisel teşhis ve yargılar hep ön planda. Herkesin kendi inancına, dünya görüşüne göre oluşturduğu mutlak yargılar, en çok barışa ve düşünceye ihtiyaç duyulduğu sırada yeni düşmanlık tohumları ekmek üzere bir yerlerden tedavüle çıkıyor.
Bilinçli ya da bilinçsiz, nedense düşmanlık kültürünün kural koyuculuğuyla refleksler çalışıyor. Bu anlayışın dünyanın hangi köşesinde, hangi toplumsal getirisi olduysa bugüne kadar!
Çok düşündürücü bir örnekti geçen gün, teröristlerce katledilen Benlizade Camii imamı Ahmet Aydın'ın cenaze töreninde sarf edilen şu sözler:
‘‘Bunlar olsa olsa Ermeni taşeronlardır diyebiliriz.’’
Terörü, Türkiye'de yaşayan binlerce Ermeni'yle özdeşleştirmekle hangi sonuca varılabilinir? ASALA'nın yaptığı terör bütün Ermeniler'i kapsar mı? Hele Türkiye'de yaşayanları?
Bugün Türkiye'de açılan çukurlardan cesetler fışkırıyorsa, bu eylemciler öncelikle terörist mi yoksa Türk mü?
Hep ötekide olduğunu ve olacağını sandığımız vahşet bir gün karşımıza çıktığında ilk refleks teşhis koymak değil, vahşete karşı geliştirilen kararlılık olmalı.
Daha geçtiğimiz hafta bir milyon İspanyol, demokrasiyi hedef alan terörü lanetlemek için sokaklardaydı. Tıpkı bundan önceki kitle gösterilerinde olduğu gibi birlik ve beraberliğin ancak birlikte korunabileceğini bütün dünyaya kanıtlarcasına. Sokağa dökülenlerin sayısını bir milyonun altına düşürmeden.
Yani demokratik gelecek tasarımından taviz vermeden.
Bugün her ülke, kendi koşullarında terör tehdidiyle karşı karşıya. Ve hiçbir ülkenin terörle mücadelede bir mucizevi yöntemi bulunmuyor. Bunun anlamı aczin ilanı değil elbette.
Bu mücadelenin tek yolu var, o da teröre karşı olanların ‘‘teröre karşı’’ birleşebilmeleri.
Hiçbir ayrım yapmadan birleşebilmeleri. O ortak iradeyi gösterebilmeleri.
* * *
Yakın zamana kadar Amerikan yönetimi ve medyası, Amerika'da patlayan her bombayı Müslümanlar'a mal etme alışkanlığını edinmişti.
Faillerin çok da fazla meçhul kalmadığı bu ülkede suçlular yakalandıkça, sarı saçlı maviş gözlü Protestan Amerikalılar'ın pekálá terör eylemlerine girişebilecekleri anlaşıldı.
Ama tavır pek değişmedi. Ve Amerikan kamuoyu, Müslümanlar'ı potansiyel terörist olarak görme refleksini bir türlü aşamadı.
Sözü, Türkiye'deki bir cenaze töreninden alıp İspanya ve Amerika'ya kadar ulaştırınca tek bir sonuç çıkıyor ortaya:
Hiçbir toplum, hiçbir millet potansiyel terörist değildir. Şiddetin milliyeti yoktur.
Ve de beraber yaşamak karşılıklı güven gerektirir.
Paylaş