Paylaş
Amerika'daki finans kuruluşları ‘‘istikrar’’ istedi diye ‘‘sanal bir istikrar’’ battaniyesinin altına gizlenip millete nanik yapmakla iş bitmiyor. Çünkü gerçek istikrarın tanımı açık. Ve bu tanımı ülke ekonomisine not veren bir iki tane finans kuruluşunun yöneticisi belirlemiyor. Gerçek ‘‘istikrar’’, ‘‘şeffaflık ve kurallılığın’’ hayata geçmesiyle mümkün.
Mesele bu kadar açık, bu kadar net.
Dünyanın her köşesinde ekonomiyi belli bir entelektüel dürüstlükle izleyenler bu noktada birleşiyorlar.
IMF ve finans kurluşları, özellikle Rusya'da serbest piyasa ekonomisi adı altında her türlü ‘‘düzenbazlığa’’ göz yumdukları için bugün ciddi eleştirilerle karşı karşıyalar. ‘‘Düzenbazlığa’’ göz yuman IMF artık ‘‘governance’’, düzgün yönetim sloganıyla ortaya çıkıyor. Ve de ‘‘Şeffaf olun. Kurallı toplumu, güçlü ve etkin yönetimi hayata geçirin’’ diye özetlenebilecek ek bir reçete yazıyor.
Tabii IMF bir gecede iyi ahlak derneğine dönüşmedi.
Son yıllarda liberalizm adı altında dünyadaki mafya imparatorlukları öylesine güçlendiler ki artık kapitalizmi de tehdit eder hale geldiler. Bu durumda IMF gibi kuruluşların bu gelişmelerden panikleyip sistemi kurtarmak için önlem almaya kalkışması hiç de şaşırtıcı olmadı.
* * *
Aslında geçtiğimiz seçimlerde Türk halkının refleksleri dünyadaki gelişmelerle uyumluydu. Ecevit'e verilen onay ‘‘dürüstlük’’ beklentisinin sonucuydu.
Bugün cumhurbaşkanı seçimleriyle ilgili tartışmalar doğru tahlil edilirse ‘‘dürüstlük susamışlığı’’ gene ön plana çıkıyor. Birkaç demodenin ‘‘Cumhurbaşkanı dil bilsin, Türkiye'nin Batılı yüzünü temsil etsin’’ şeklindeki safsatalarını dikkate alan yok. Kamuoyunun kendisi için yaptığı yoklama ‘‘çalmayan, çırpmayan ve çaldırmayan isimlere'' ağırlık veriyor. Çünkü son yirmi yıldaki bütün kepazelikler yabancı dil bilen, Türkiye'nin Batılı yüzünü yansıttığı varsayılan bir güruh tarafından gerçekleştirildi.
‘‘Gerçek istikrar’’ için devletin zirvesine ‘‘kurallılığı’’ taşımaya kararlı olan bu toplum Susurluk'u unutamaz.
Ve daha pek çok ‘‘şey’’i yiyip yutamaz.
Yutmayacaktır da!
Geçen hafta Milliyet'te Meral Tamer yazıyordu. Türkbank pazarlıklarını, nükleer enerji ve GSM ihalelerine yönelik bir dizi soru işaretini.
Salı günü Emin Çölaşan da iki yıl önce yapılan GSM ihalesi hakkında şunları yazdı:
‘‘Geçen hafta gerçekleşen ihalede yeni cep telefonu şebekesinin değeri 2 milyar 500 milyon doları geçti. Bundan tam 2 yıl önce yapılan ve iki şirkete verilen lisansların bedeli ise 500 milyon dolardan toplam 1 milyar dolar idi! Demek ki bu işin değeri, aradan geçen kısa sürede tam 5 kat artıvermiş. O zaman ciddi bir ihale yapılmamış. Acaba o günün hükümeti önünü göremiyor, madenin büyüklüğünü anlayamıyor ve bu yüzden mi şebekeyi ölmüş eşek fiyatına hibe ediyordu.’’
Ben de soruyorum.
Acaba bu soruların muhatapları kimler?
Abone sayısı 400 bine ulaştığı zaman 3. GSM ihalesi açılması taahhüt edilmişken, bugün bu sayı 8 milyona çıktığı halde neden kimsenin kılı kımıldamıyor?
Bunlar son derece ağır suçlamalar. Her biri Yüce Divan'lık ithamlar.
Ne kadar ilginç ki bu yazılar ne tekzip ediliyor, ne de bir açıklama yapılıyor.
Rakamlar çok büyük. Ortada bir ihmal bile olsa bağışlanacak gibi değil.
Türkiye'deki ‘‘istikrar denklemlerinin’’ gerçek verileri bunlar. Dünyaya entegrasyonun rotası da bu!
Yüce Divan'lıkların bağışlandığı bir ülkeye istikrar gelir mi?
Bu zihniyetle ciddi bir AB politikası şekillenebilir mi?
* * *
Galatasaray, Türkiye'yi hep daha ileride görmek isteyenlerin elçisi olarak bugün son derece zor koşullarda sahaya çıkıyor. Maçın sonucu ne olursa olsun Galatasaray bizim için çok özel. Başarılar diliyorum.
Paylaş