Paylaş
Reytingci, spekülatör hinoğlu hin...
Gününü gün eden hovarda gibi o sadece kendi yirmi dört saatine bakıyor.
Daha düne kadar gidip dolaştığı Asya ekonomilerine takdir ve teşekkür plaketleri verirdi. Ta ki kaplanlar iyice uyuzlaşıncaya kadar!
Kaplan'ın yöneticisi rüşvetçiymiş, malı götürürmüş, Asya tipi demokrasinin başarısı hapisaneye tıktığı insan sayısıyla ölçülürmüş filan önemli değil.
Reytingci ve reytingcinin izcisi, para harmanlayıcısı bugün tasını tarağını toplamış başka yerlere bakıyor.
Baktığı yerler arasında Asya ile Avrupa arasındaki köprü işlevinden pek gurur duyduğumuz Türkiye var.
Duyuyoruz ki, ‘Takdir olmasa da geçer not’ veriyorlarmış.
Kısaca, dünya dürbününden fazla heyecana kapılmadan bakınca Tayland-Endonezya arası demode bir modele sıkışmış Türkiye'yi izleyip hafif çakır keyif olanlar var. Hazır, Susurluk gibi başağrıları da bitti ya!
Seçim tarihi tartışmaları gibi ‘çok uyumlu hükümet sorunlarından’ vakit kalırsa bugün sorulması gereken doğru soru şu:
Reytingcinin, spekülatörün keyfini çakır eden demode yapı ne kadar sürdürülebilir?
Bu öncelikle Yılmaz-Ecevit hükümetinin devamına bağlı. Tabii bir de ekonomik büyümeye. Asyalı kaplanlar da büyüdükçe kimsenin şikayeti yoktu.
Gerçek denklem de burada.
Bugünkü yapı Türkiye'yi büyümeye götürebilecek mi?
Ekonomi büyüdüğü sürece, özelliştirme şeffaf olmuş olmamış, mafya kural koymuş koymamış, rekabet kurallarına uyulmuş uyulmamış kimsenin umrunda olmayacak.
Yani Türkiye'yi beşinci lige mahkûm eden yapıya hep teşekkür, takdir, taltif gelecek.
Hadi hedeflerimizi beşinci lige indirgedik.
Ama beşinci ligin bile asgari gerekleri var.
Önce eğitim.
İrticadan ödü kopunca otuz yıllık gecikmeyle, sekiz yıla uyanan Türkiye'de istikrarlı büyümenin önündeki en büyük engel yetişmiş iş gücü.
Yani büyüme için gerekli yüksek teknolojik birikimin, verimliliğin ardındaki eğitilmiş insan.
Sanayideki yapı da aynı gerçeğe endeksli.
O çok övündüğümüz tekstilci ikinci hamleyi yapabildi mi? Tekstil dışında sanayide neyi konuşuyoruz? Elektronikte neredeyiz? Biyoteknolojilerin kapısını çaldık mı?
Beşinci ligdeki büyüme bile bu hedeflerin yanıtından geçiyor.
Nasıl olsa reytingci arkadaş umursamaz...‘İnce ayarlı’ yapı çökerse o tasını tarağını toplar gider ama altmış beş milyonluk ülkenin durumu ne olur?
Gerçekçi olmak gerekiyor. Düne kadar ‘büyüyoruz’ derken ekonominin durgunluğa girdiğini daha yeni anlayan hükümet, bugün Endonezya-Tayland arası bir ucube modelle yalpalanıp duruyor.
Ve en büyük ortağı ANAP, bu ucube modelin yeni iş adamlarını, destekçilerini üretmekle meşgul. (Gazetecilik yaşamımda bugünkü kadar çok yolsuzluk söylentisi kulağıma gelmemişti).
Reytingcinin ve de spekülatörün tabii ki umrunda değil.
Oysa Türkiye'nin bir 21. yüzyıl ütopyası olmalı.
Hukuk devletini hedefleyen, Susurlukları'ndan arınma mücadelesi veren, gelir dağılımdaki ayıbını gidermeye çalışan, büyümeyi bilim ve teknoloji politikalarıyla destekleyen, uzun vadeli istikrar arayışlarının temellerini atan ve de en önemlisi Avrupa'ya tam üyeleğin alt yapısını hazırlayan.
Birinci lige adaylığın ön koşulları bunlar.
Ve de bu koşullar, kendi iktidarını sağlama almak için ona buna dağıtılan rantlarla gerçekleşmiyor.
Demodelik, kırışmacılık ile birleşince işte bugünkü ucube ortaya çıkıyor. Bu modelin kitabını kısmen Uzakdoğu yazmıştı.
Biz de yeniden düzenlenmiş biçimiyle baskıya veriyoruz.
Paylaş