Paylaş
Mutlaka ANAP'lı bir koalisyon modeline göre zihinlerini, ruhlarını, yaşamlarını kurgulayanların hoşuna gitmese de 1999 seçimleri, merkez sağdaki derin krizi tescil edecek.
Siyaseten bunun çok iyi anlaşılması gerekiyor.
Krizin adresi hem ANAP hem de DYP. Ayrıntıdaki nedenler farklı olsa da, iki partinin bugün geçirdiği buhranın çok benzeyen iki yönü var. Önce liderlik sorunu.
ANAP'ın ve DYP'nin liderleri Turgut Özal ve Süleyman Demirel merkez sağdaki liderlik sorumluluğundan kaçıp Köşke'e çıktıktan sonra bu iki partiyi teslim alan liderler üstlendikleri misyonun altında ezildiler.
Modern çağın merkez sağ liderleri olamadılar. Çağın temposunu yakalayamadılar. Geleceği tanımlayamadılar.
Zaten ‘dün’ün de pek farkında değildiler. Siyaset stajını liderlik koltuğunda yapmaya devam ettikleri için özgün siyaset çizimlerine de hiçbir zaman başlayamadılar.
İkinci benzerlik ise merkez sağdaki vasat siyasetin ‘demodelik’ üzerine oturması.
Nedir Çiller'in seçimlerdeki vurgusu? Mağdur olmuş bacı teması ile dine dayalı bir konjontür demokratlığı. Dikkat edilirse din dışında hiçbir insan hakları, demokrasi vurgusu yok söyleminde. Şeffaf devletin esamesi okunmuyor Susurluk ise en özenli suskunluğu! Bir toplumun 21. yüzyıl beklentileri böyle bir çifte sandardı taşıyamaz.
ANAP'a gelince; Mesut Yılmaz'ın demodeliğinin tek kurtarıcı eşi Berna Yılmaz. O'nun pantalon takımı, artık demode olan kısa ve kabarık saçları ve tebessümü. ANAP, seçim kampanyası boyunca, DSP'nin yanıbaşında vazgeçilmez bir istikrar abidesi olarak kendisini seçmene sunuyor.
Peki Türkiye, gerçekten ANAP'lı istikrar mönüsüne mahkûm mu? Özal'dan kalma ‘ANAP’sız olmaz' bağımlılığının bir mantığı var mı?
Bu ilginç bir soru. Çünkü çeteye banka satarken suçüstü yakalanan bir başbakan ile ekonomi bakanının mensubu olduğu parti hálá istikrarın demirbaşı sayılıyorsa o istikrar anlayışının da tartışılması gerekir. Çağdaşlaşma, modern ekonomi ve de şeffaf rekabet ortamının işlemesi gibi temel temalar açısından.
Türkiye'nin modernleşme yönünde gerekli hamleyi yapamamasının anahtarı da burada. Yolsuzluktan yakalanmış bir partinin istikrar abidesi olarak kimilerinin zihinlerinde ebedi bir yer edinmesinde.
* * *
1991'den bu yana girdiği her seçimde partisini küçülten, küçültükçe de liderliğini sağlamlaştıran Mesut Yılmaz'a tanınan bu büyük hoşgörünün sonuçlarına bakın.
Yılmaz dün şunları söylemiş:
‘DSP geriliyor.
Kutan çekilmek için vesile arıyor. Barajı görmeden ortak hesabı yapmam. Merkez sağ oylar radikallere kaymadı. Üç parti baraja takılabilir’.
Demek istediğim şu; girdiği her seçimde partisini küçülten bir liderden eğer hesap sorulmazsa tabii ki yukarıdaki sözler de sineye çekilir.
‘Ortak hesabı yapmam, merkez sağ oylar radikallere kaymadı vs.’
Doğru, merkez sağ oylar radikallare kaymadı ama merkez sola doğru dümen kırdı. Ben bir gözlemimi aktarayım, bu seçimde ilk kez büyük oranda karı-koca oyları ayrışıyor.
İstanbul'un merkezinde ranta alışmış katıksız ANAP'lı ailelerde erkek gene eski yoluna devam ediyor ama kadının oyu sola doğru yön değiştiriyor. Doğrusu bu seçimin en ilginç sonucu ANAP ve DYP'nin alacağı toplam oy, yani gerileme oranı olacak! Benim oyum ise anakentte Adnan Polat'a. Kendisine her fırsatta mezhebi sorulduğu ve bunun bir ayırımcılık olduğunu düşündüğüm için. Kadıköy'de bugünkü CHP'li başkana evet diyorum. Milletvekili seçimlerinde oyum ÖDP'ye, Türkİye'yi yeni bir söylemle buluşturduğu için.
Paylaş