Zeynep Atikkan: On üç milyonun refahı

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Sürrealist dünyalarda yaşamaya sanki mahkum olduk.

Bir zamanlar göklerden inmeyen Fethullah Hoca vardı. Ne olduysa oldu geniş bir çevre tarafından benimsenen Fethullah Hocaefendi'nin bugün ipliği pazara dökülüyor.

Bir uçtan diğer uca hızlı kayış.

Fethullah Hoca'dan çok düne kadar Hoca'yı göklere çıkartanların bugünkü patinaj hali ilginç geliyor bana.

Bilindiği gibi Türkiye'deki bu sürrealist dünyaların bir de ‘Türk ekonomisi çok dinamik’ durumu var. Bu durum medyanın sürrealist dünyasının vazgeçilmez bir parçası.

IMF gelir ‘Ekonomi çok iyi’ der. Manşet olur. Aslında IMF'nin dilini bilenler bu ‘çok iyilerin’ hiçbir anlam ifade etmediğini hemen kavrarlar. Ama sürrealist dünyalarda yaşayanların ‘çok iyiye’ duydukları ihtiyaç su ve hava kadar hayatidir.

Ekonomideki ‘Büyük potansiyel’, ‘iyi not’ gibi kavramların dibinde bir gariplik yattığını normal yollardan para kazanıp da hayatını sürdüren büyük çoğunluk bilir. Sürrealist dünyanın dışına çıkınca çoğunluğun bildiği bu gerçeği bilimsel anlamda da yakalamak mümkün oluyor.

Önceki gün bir özel bakanın aylık bülteni elime geçti. Tuğrul Belli imzasını taşıyan yazının ana hatlarını bu köşeye taşıyorum. Gerçeğin adını koyabilmek için.

‘Türkiye son yirmi yılda dış dinamiklerin de etkisiyle iç tüketime dayalı bir kapitalistleşme sürecine girdi. Aynı süreçte, kronik enflasyon nedeniyle gelir dağılımında ciddi bozulmalar yaşandı.

Türkiye’de son yirmi yılda iktidar olan partilere, ‘belirli bir kesime rant aktarır ve medyayı da kontrol altına alırsam herşeyi manipüle ederim’ havası hakim oldu. Medya ise hem kurumsal çıkarlar nedeniyle hem de kendisini oluşturan entellektüel grupların toplumsal tercihlerinin değişmiş olması nedeniyle bu durumu destekledi.'

Belli'ye göre, Türkiye'nin en zengin yüzde 20'sini oluşturan 13.2 milyon insan ‘dinamik ekonomi, iyi not’ gibi haberlerin kapsama alanına giriyor. Çünkü bu 13 milyonun, kişi başına düşen milli geliri 17 bin dolar. Yani orta çaplı bir Avrupa ülkesine eşit bir gelir ve nüfus düzeyinde. İlk aşamada yabancı ortaklı sermaye için bu grubun gelir seviyesinin korunması ve bunlara mal ve hizmet satılması yeterli.

Ama iş bu 13 milyon ile bitmiyor.

Geride 53 milyonluk bir kitle bulunuyor. Medyanın ilgi alanı dışında kalmış bir kitle bu. Siyaset de onlarla ilgilenmiyor. Bu kesimin ortalama geliri ise yılda 3 bin 250 dolar.

Tuğrul Belli yazısında şöyle diyor: ‘Bu gelir seviyesi insanları belki aç, açık bırakmaz.

Ancak nüfusun yüzde 20’sine mal pazarlanırken diğer yüzde 80'inin iştahının artığı da unutulmamalı. Tabii, bir toplumda her isteyen her şeye aynı oranda sahip olamaz. Ancak sosyal çatışmayı önlemek için her gruba en azından ileriye yönelik sahip olabilme potansiyelini sağlamak gerekir. Diğer bir ifadeyle eğer söz konusu yüzde 80'e orta vadede bu mallara sahip olma olanağı yaratılmışsa ne ala...

Yoksa!

Yıllık otomobil satışları 300 bini geçemeyen ve televizyonda en popüler programları bedava araba dağıtan sahte yarışmalar olan 65 milyonluk bir ülke fakirdir.

Sorunludur ve açtır.'

Asıl hedef kalkınma olmayınca, altmış milyonluk ülkede sadece on üç milyonun refahı için döner çarklar. Sosyal huzursuzluk zaman içinde o ‘on üç milyonun’ keyfini tehdit etse de.

Kimin umrunda yapısal reformlar?

On üç milyonun popülist politikacıları işi kotardığına göre!



Yazarın Tüm Yazıları