Paylaş
Milliyetçi Hareket Partisi’nin 1997 yılında kurucu ve karizmatik lideri Alparslan Türkeş’in vefatı sonrasında Genel Başkanı olan Devlet Bahçeli’nin sorumlu devlet adamı bilgeliği bu ‘yeniden birleşme’ ve ittifakın temel gücü oldu.
Zaten Ekim 1991’de genel seçimlere o zaman Necmettin Erbakan liderliğindeki Refah Partisi, MHP ve IDP (Aykut Edibali -Islahatçı Demokrasi Partisi / sonradan Millet Partisi) ittifakı olarak RP çatısı altında girmişler, baraj riskini bertaraf etmişlerdi. Kaldı ki 1980 darbesi olduğunda MHP Genel İdare Kurulu’nun en saygın kişilerinden biri, partinin ideoloğu olarak bilinen kişisi (yakından da tanıdığım) Seyyid Ahmet Arvasi idi. Arvasi ve MHP ‘Türk İslam Ülküsü’ yolunu dava olarak benimsemişlerdi.
Kısacası ‘milli’ olan görüş ve ‘milliyetçi’ olan hareket esasında ortaklık edebilecek, bütünleşebilecek bir maziye, inanca ve ortak siyasi geçmişe de sahiptiler.
Ne mutlu ki Recep Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli, Türkiye’nin yarını ve ‘kendi’ olabilmesi için bu ‘yeniden inşası’nı birlikte yapmak iradesini ahenk içinde yürütmeye devam ediyorlar.
İçeride sağlanan bu ‘milli ahenk’, dünyanın en geniş coğrafyasına hükmeden Rusya Federasyonu ile olan ilişkilerde de faydalı yansımalara dönüştü, dönüşüyor. Yıllarca Kızıl Elma ve Turan ideali peşinde koşan Sultan Galiyev, Enver Paşa gibi dava insanlarının ‘hayali’ ilk kez sonuca yaklaşmakta. ‘Dilde, fikirde, işte birlik!’ diye bir yön ortaya koyan, 1907’de Rusya’da ‘İttifak-ı Müslimin’ birliğini kuran İsmail Gaspıralı bugün Recep Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli birlikteliğinin gücü, Erdoğan’ın görünen ve görünmeyen etki alanı ile Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulması ve ortak alfabe ile başlayan sürecin açılmasını sağlamıştır.
Anadolu’nun İslamlaştırılmasında Muhyiddin İbn-ül Arabi ve Ertuğrul Gazi’nin manevi birlikteliği bugün de şekil değiştirerek devam etmektedir. Putin Rusya’sı, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminden farklı olarak Türk Dünyası’nın bütünleşmesinden rekabet ve düşmanlık endişesini kaldırmış, işbirliği ve dostluk potansiyelini kabullenmiştir. Avrupa Birliği içindeki Macaristan’ın Viktor Orban ile bu Türk dünyasının içinde bir asli unsur olarak yer alması ve Turan Kurultaylarına ev sahipliği yapması da yine bu son 20 yılda gerçekleşen vâkıâlardır.
Recep Tayyip Erdoğan, kenetlenmiş ve alfabe birliğinden dil birliğine, ortak para ve (yatırım finansmanı için) Türk Fonu kurmaya geçişi çalışan Türk dünyasına da samimi şekilde ‘ağabeylik’ etmektedir. Devlet Bahçeli, Türkçülükle övünen tüm ülkücülere bu ‘hediyeyi’ sağlayan en büyük ülkücü olarak kayda geçmiştir.
Kırgızistan -Türkiye Manas, Ahmet Yesevi gibi Türkiye ile ilişkili üniversitelerin Kırgızistan ve Kazakistan’da başarıyla faal olması, sayılarının artma ihtimali de Türk yarınları için ayrı ümit ışıklarıdır.
Recep Tayyip Erdoğan’ın Ukrayna-Rusya çatışmasında (her iki taraf savaş dememektedir) dahi azami denge siyasetini başarıyla uygulaması, eşzamanlı olarak Türk Devletler Topluluğu’nda tarihi değerde adımları arttırması, Türkiye’nin NATO üyeliği ve AB’de aday üyeliğine rağmen BRICS’e üyelik için başvurabilmesi alt alta yazılarak topluca değerlendirilmelidir.
Recep Tayyip Erdoğan, ikili ilişkiler yoluyla yeni kazançları diplomatik pekiştirme ile elde ede ede Türkiye’nin önünü açmaya, yeni derinlikler katmaya ve ufuklar açmaya devam etmektedir.
Recep Tayyip Erdoğan’ı günlük konuların ötesinde değerlendirmek için bu yönleri de asla unutmamak gerekir.
Paylaş