Zeynep Atikkan: Müslüman mısınız? Sünni misiniz?

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Paris

Söyleşi bitiyor. Teypler kapanıyor. Söyleşi sonrasının rehaveti çöküyor. Ve soru sorma sırası Fransa'nın eski Cumhurbaşkanlarından Valery Giscard d'Estaing'e geliyor:

Müslüman mısınız? Sünni misiniz?

Gazetecilik hayatımda görüştüğüm çok sayıda cumhurbaşkanı, başbakan arasında ilk kez bu düzeyde bir siyaset adamı bana dinimi soruyor. Bu noktada görüyorum ki eski cumhurbaşkanı bugünün milletvekili Giscard d'Estaing de ‘kadın ve İslam’ı yanyana getirmek de zorlanıyor.

Ve sonra beni asıl zorlayan soruyu patlatıyor:

Türkiye'de enflasyon neden düşmüyor?

Kendi maliyeci formasyonuna uygun bir soru bu. Biz, hiç durmadan ‘Ekonomimiz güçlü, dinamik ve olağanüstü vs,’ diyoruz ya, Giscard d'Estaing de ‘Sağlığın iyi de ateşin neden 40 derece’ demeye getiriyor.

Helsinki kararlarıyla Türkiye'ye adaylık statüsünün tanınması Avrupa'nın politik elitlerini hálá meşgul ediyor. Sağın direniş nedenleri solunkine benzemese de Türkiye'nin gelişi ‘Yeni bir Avrupa tanımı’ tartışmasını da başlatmış durumda. Türkiye'nin ‘adaylığı’ bilinçaltlarını, konuşulurken söylenmemiş olanları su üstüne çıkartıyor. Bu boyut son derece ilginç çünkü Avrupa mimarisinin politik ve felsef*ı tartışmalarına yeni bir canlılık kazandırıyor.

Örneğin Türkiye'ye adaylık statüsü verilmesine karşı açık bir tavır alan Fransız sağının oldukça etkili isimlerinden Valery Giscard d'Estaing Milliyet'ten Kadri Gürsel ve benimle yaptığı görüşmede şöyle diyor:

‘Türkiye’ye gerçek durum söylenmiyor. Türkiye'nin adaylığını kabul edelim, diyenlerin gerçek eğilimi Türkiye'nin AB'ye asla üye olamayacağı yönünde. Onların, Türkiye ile ilişkilerini başından beri dürüstlük ve vakar içinde sürdürmediklerini görüyorum'.

Valery Giscard d'Estaing'nin yorumuna göre AB, ‘Birbirine benzeyenlerin birliği. Yunanistan ise bu birliğin doğal bir parçası. Çünkü Avrupa’nın siyasal kültürü Yunan medeniyetine çok şey borçlu.

Fransız merkez sağının bu tanınmış siyasetçisi konuşmasını şöyle sürdürüyor: ‘Beş yüz milyon kişilik bir Avrupa bütünleşebilir mi? Günümüz dünyasında birleşmeşlere değil ayrışmalara tanık oluyoruz. Endonezya bile birliğini korumakta zorlanıyor’. Türkiye'ye yönelik tavrının ise kendi AB tasarımının bir sonucu olduğunu belirterek ‘Ben, İsveç, Finlandiya ve Avusturya’nın da leyhinde oy kullanmadım' diyor.

Bu dürüstlük ve tutarlılık teması önemli çünkü aynı söyleşiler zincirinde görüştüğümüz Dışişleri Bakanı Hubert Vedrine de ‘Biz 1963’den beri Türkiye'ye Avrupalısınız diyoruz. Artık bu sözlerimizle tutarlı olup bir karar vermek zorundayız. Helsinki bu kararın sonucudur ve de adaylığın tanınması birgün tam üyelik mükakerelerinin başlayacağının tescilidir' diyor. Ve de Avrupa'nın bu noktaya ‘jeopolitik’ bir düşünce sonucu geldiğini itiraf ediyor.

‘Jeopolitik’in bugünün AB mimarisinin gündemine oturması bir rastlantı değil. Rusya'da hafta sonu yapılan seçimlerde Birlik Partisi'nin başarısı, Yeltsin'in nükleer silah kullanma tehditlerini savurması Soğuk Savaş sonrası Avrupa'daki hassasiyet noktalarını yeniden tanımlıyor.

Bu pencereden bakınca Avrupa değerlerine sahip çıkan ve de Avrupa'yla aynı uygarlık dilini konuşmaya kararlı bir Türkiye'nin önemi daha iyi anlaşılıyor.

28 üye ile ‘ideolojik Avrupa’nın sona erdiğini söylüyor Le Monde Gazetesi'nin yazıişleri müdürü Alain Frachon, Türkiye'nin politik olarak genişleme dışında tutulamayacağını belirttiği konuşmasında.

Görüldüğü gibi Helsinki sonrası AB tasarımına ‘jeopolitik’ ile ‘real politik’in çizgileri hakim oluyor! İdeolojik Avrupa'ya gelince, zaten olaya Avrupa değerleri açısından bakmak daha doğru değil mi?

Bu konuları önümüzdeki günlerde tartışmaya devam edeceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları