Paylaş
Bütün bu olup bitenlerin arkası gelecek.
Belli ki büyük bir hesaplaşma ve yeniden yapılanma dönemi başlıyor. Bu büyük hesaplaşmada, dereyi görmeden paçayı sıvamamak, olaylara mesafe koymak her zamankinden önemli.
Açıkça şunu söylemek istiyorum.
Daha somut sonuçlar almadan ne başbakan, ne de ortada ahkâm kesen bakanlar birer kahraman ilân edilmeli.
Çocuklar gibi, elma şekerine tav olunmamalı.
Şu anda Türkiye'de kimse kahraman değil, ufukta hiçbir kahraman görünmüyor.
Zaten kahramana ihtiyaç yok.
Bu noktada, her kurumun kendi evine çeki düzen vermesi, kendi özeleştirisini yapma cesaretini göstermesi, kahraman beklemekten çok daha önemli.
Türkiye'de Malki de iş adamı, Evcil de...Ve diğerleri de.
Malki öldürülmeseydi, Evcil kaçmasaydı, bu beyler en güzide masalarda diğer iş adamlarıyla tıkınacaklardı. Bu beylerin Türk ekonomisi, siyaseti, dünya krizi hakkındaki fikirleri alınacaktı.
Ekonomi sayfalarına manşet olacaklardı. Beylerin özel uçaklarında basına gezi, bakanlara yolculuk filan düzenlenecekti. Odalara, SİAD'lara üye olacaklardı.
Beylerin veletlerinin düğünlerine gitmek için sıraya girilecekti. Davetli olmayanlar hüzünlenecekti. Cumhurbaşkanı, başbakan, meclis başkanı, bakanlar toplu tanıklıkla çocukları dünya evine uğurlayacaklardı. Sonra aynı zevat bu evliliklerden doğan çocukların sünnet düğününde buluşacaklardı.
Beyler yakalandı, İstanbul Sanayi Odası üyeleri geçen hafta, ‘Herkes iş adamı, buna bir açıklık getirilsin’ diyorlar. Çok iyi niyetli olabilirler.
İş adamı kimdir?
Nasıl tanımlanır? İş adamının meslek ilkeleri var mıdır?
Bu ülke, yeterince şeffaf olmadığına göre, iş kotarmak için rüşvet vermek ne kadar mubahtır? Vicdan nereye kadar işler, nerede çıkar devreye girer? Daha yüzlerce soru. Gerisini siz tamamlayın.
Türkiye'de bir şeyler dökülüp saçılıyor.
Gün, kişinin yaptığı işle yüzleşme, kendi vicdanıyla hesaplaşma gücü. Ve de kurumların kendi itibarlarını yeniden kazanma günü. Bu, iş adamı için de geçerli, biz gazeteciler için de.
Başbakan, açıkça yargıyı suçluyor, ‘İstihbaratı, emniyeti, polisiyle mücadele etmek için fazlasıyla gücümüz var. Ama asıl zaafımız yargıda’ diyerek.
Bu ne demek? Koca bir yargı erki bu suçlamayı yutabilir mi?
Bu nedenle yargıdan, basına, iş dünyasından, üniversiteye kadar büyük bir özeleştiri ve yeniden yapılanma süreci başlamalı.
Gerçek temizliğin reçetesi burada.
İnsanın mesleğiyle onur duyabilmesi için kendisine, ‘Ben, meslek onurunu bir adım daha ileri götürmek için ne yaptım’ sorusunu sık sık sorup bu sorunun yanıtından utanç duymaması gerekir.
* * *
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), kaset manşetlerinden çok önce ‘Türkiye Gazetecileri Hak ve Ahlak Bildirgesi’ adı altında bir çalışma yaptı. Bu çalışmanın amacı, basında ahlâk, gazeteci kimdir, gazetecinin doğru davranış kuralları ve gazetecinin sorumluluğu nedir gibi konuları tartışıp sonuçlarını anayasalaştırmak.
Meslek ilkeleri üzerinde iyice hassaslaşmak.
Çerçeveyi çizmek, bulanıklıkları netleştirmek. Standartları hatırlatmak ve yükseltmek. Dünya ile senkronize olmak.
TGC, ‘Türkiye Gazetecileri Hak ve Ahlak Bildirgesi’ni sivil toplum örgütleri ve de basının tüm ilgili organlarıyla tartışacak.
Hem de 3 Kasım 1998 tarihinde.
Yani Susurluk'un yıldönümünde.
Ve de ülkedeki kaset cızırtıları altında.
Biz, mesleğimizde çıtayı yükseltmenin yollarını arıyoruz. Görevimizin, kurallı Türkiye isteyenlerin sesini duyurmak olduğuna inandığımız için.
Paylaş