Paylaş
Karasızlar hiçbir seçimde bu kadar belirleyici olmamıştı.
Sayıları da bu kadar çok değildi. Gazetecilere yönelen ‘Oyumuzu kime verelim’ şeklindeki soruları başka türlü izah etmek mümkün değil.
O zaman sorulması gereken doğru soru şu:
Umutsuz, karamsar, bezgin olduğu için kime oy vereceğini bilmeyen kararsız kitleyi medya ne kadar etkileyebilir?
Yani okuduğunuz gazete ya da izlediğiniz televizyon kanalı size tercih yaptıracak güçte mi?
Çünkü partisine bağlı seçmen zaten gidip gözü kapalı oyunu atıyor.
Bu durumda, oranı yüzde 15 ile 40 arasında değiştiği varsayılan kararsızlar, medyadaki pompalamadan ne kadar etkileniyor? Bu gücü çok fazla abartmamak gerekli. Her ne kadar gazeteciler kendilerini ‘En etkili kanaat önderi’ diye tanımlasalar da!
Anadolu Üniversitesi'nin düzenlediği medya ve seçimler konulu toplantı bu temalar üzerinde yoğunlaştı.
Konuşmaları dinledikçe 1999 seçimlerinin medya için de ciddi bir sınav niteliğinde olduğunu gördüm.
Toplatının adı bile ilginç ‘medya ve seçimler’...Seçimler ve medya değil.
Demek ki medya iyice medyatikleşmiş. Medyatikleştiği ölçüde güçlenmiş mi? Bu sorunun yanıtı o kadar açık değil. Bu noktada izleyiciler arasından ilginç bir yorum geliyor, ‘Son günlerde basın Ecevit rüzgarı estiriyor. Bu rüzgar ters tepmesin’?
SHP'nin ‘limon’ kampanyasının yapan Yorum Ajans'ın yöneticisi Mehmet Ural, ‘Kampanyanın mesajı, toplumun yükselen özlemini yakalamaktır’ diyor.
Bu saptamadan hareket edersek, bugünkü seçim ortamında hangi parti, toplumun hakim duygularını temsil etmeye hazır? Birisi sessizleri dinleyecekmiş, diğeri reklam panolarına, yanlış telefon numaralarıyla beyaz eşya reklamlarına benzer birşeyler asmış! Bir diğeri eski lider yeni lider çekişmeleri içinde. Ve de ötekiler.
Basın da ‘şu listeye girdi, bu girmedi’ diye yakınıyor. Üstelik daha düne kadar küfür ettiği siyasiler için.
* * *
Doğrudur, toplumun yükselen özlemlerini yakalamak başarıyı tayin eder.
Bugün için nedir o özlemler?
Çok net biçimde ‘arsızlığın tasfiyesidir’. Her boyutuyla arsızlığın tasfiyesi. Bu nedenle de listelere girmeyen küskünlerin çığlıklarına kimse kulak asmıyor! Çünkü seçmenin gözünde küskün efendiler ve hanımlar olmadan da bu gemi yürür.
Arsızlığın tasfiyesi geniş anlamda her türlü ayak oyuncularının, ilkesizlerin, megalomanların, liste açgözlülerinin, kifayetsiz muhterislerin, hırsızların, yalancıların, arkadan vuranların dışlanması demek. Sahte modernite söylemleriyle halkı kazıklayanların tasfiyesi demek.
Bir bakıma, büyük otellerde yapılan siyasetin de reddelişi bu. Ya da moderniteyi, sabah kalp atışlarını bilmem kaça çıkartmak için koşup portakal suyu içmek sananlara kapının gösterilmesi.
Ecevit, kasketi ve sade profiliyle toplumun yükselen özlemine en çok yaklaşan lider görünümünde bugün. Bu nedenle grafiği yüksek gibi görünüyor. Ama o kadar!
‘DSP’nin mesajı Ecevit' diyor Mehmet Ural. ‘ANAP’ınkinin Yılmaz, DYP'ninkinin Çiller oldugu gibi'.
Yani Türkiye, 21. yüzyıla girerken temalara, büyük değişim hamlelerine değil liderlere oy verecek.
Bu liderlerin kimler olduğunu bildiğimize göre, basının asıl rolü lider ve aday pompalamak değil temel temaları topluma taşımak olmalı. O zaman yarının liderleri üzerinde düşünmek mümkün olur.
Demek istediğim biraz geleceği düşünmeye başlasak!
Paylaş