Zeynep Atikkan: Kopenhag kriterleri ve futbol

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Kendi ‘‘gündemi’’ olmayan kim varsa Galatasaray'ın peşine takılmış sürükleniyor.

‘‘Gündemi’’ olmayanların, ‘‘gündemi’’ elinden kaçıranların ve de ‘‘gündem’’ değiştirmek isteyenlerin klasik üslubudur bu.

Hiçbir katkıları olmadığı halde başkasının başarısının arkasına sığınıp kendilerine ‘‘gündem’’ yaratmaya çalışırlar.

Kısaca bir tür fırsatçılık yaparlar.

80'lerin sonunda ekonomi ve siyaset ‘‘gündemini’’ elinden kaçıran dönemin başbakanı Turgut Özal, Naim Süleymanoğlu'nun kırdığı rekorları kendi başarı hanesine yazmaya kalkışmıştı. Otobüsün üstüne çıkarttığı Süleymanoğlu ile Ankara sokaklarında dolaştı. Birlikte halkı selamladı.

O sıralarda Süleymanoğlu, Time Dergisi'ne kapak olmuştu. Özal'ın ‘‘çağ atlıyoruz’’ masalına da malzeme.

Aslında o kare ‘‘Özal'ın bitiş fotoğrafıydı’’.

Özal'ın bitiş fotoğrafında yer almanın Naim Süleymanoğlu'na pek yarar getirmediğini zaman gösterdi.

* * *

Gözlediğim kadarıyla Fatih Terim, Galatasaray'ı ve kendisini böylesine ilkel bir tasallutun dışında tutmaya çalışıyor. Maçtan sonra yaptığı ‘‘Futbol kazandı’’ şeklindeki sözleriyle, özlemini duyduğumuz ‘‘profesyonelliğin’’ en çarpıcı örneğini sunuyor.

Ciddiyetten uzak bir grup milletvekili ise çıkıp ‘‘Terim, 16 Mayıs'ta Çankaya'da, 17 Mayıs'ta Kopenhag'da’’ diyerek işi ucuz espriye dökebiliyor. O Çankaya işi ki zaten ‘‘politika liginde’’ çoktan küme düşmüş. Ciddi bir ülkenin siyasi normlarıyla bağları kopmuş.

Asli işleri Türkiye'yi ‘‘Kopenhag kriterlerine’’ hazırlamak olanların tavrı bu: ‘‘Bizden cumhurbaşkanı çıkmaz, başarılı GS'nin başarılı hocası gelsin’’ diye ifade edilen bir tür yenilginin kabulü. Ya da ‘‘Galatasaray'ın başarısı Yılmaz'a yarar’’ şeklinde ANAP'sal yorumlar.

‘‘Gündemsizlerin’’, başkalarının ‘‘gündemine’’ ve başarısına göz dikmesi diye yorumlamak yanlış olmamalı.

Bu zihniyet Meclis ile Avrupa Parlamentosu arasındaki siyasi akımı sağlamak yerine bir dizi sorumsuz sözle ‘‘ülkenin gündemini’’ tıkıyor. Ülkeyi ‘‘Kopenhag kriterlerine’’ hazırlayacak ‘‘uyum yasaları’’ üzerinde kafa yormak yerine demagojiyle vakit geçiriyor.

‘‘Galatasaray, Avrupa'yı fethetti şimdi biz de gireceğiz’’ şeklinde ifade edilen anlamsız bir mantıkla.

En kritik maçta eline bayrağı alıp sahaya çıkarak. Kopenhag'daki maçın tansiyonunu daha şimdiden artırarak. Kendi ‘‘gündemi’’ olmadığı için başkasının ‘‘gündemini’’ sabote ederek.

Galatasaray, Türkiye'de işini ‘‘kurallara’’ göre yapan nadir ‘‘kurumlardan’’ birisi. Bu nedenle de ‘‘kurallı’’ dünyanın dilini kullanıyor. Ve de o dünyanın standartlarını uyguluyor. Sonuçta global kaleleri fethedebiliyor.

Böyle bir takımın taraftarı olmak, belli bir sorumluluk ve standart ister. Hele o taraftarın bir de milletvekili sıfatı varsa.

Fanatiklerin, bu ülkede başarıya susamış gençlerin bazı taşkınlıklarını anlamak zor değil de ya diğerlerine gelince?

Leeds maçından sonra bu kadar gururlanmak, başarıya susamışlığın bir sonucuydu. Finale tırmanış bir mucize gibi yaşandı.

Oysa her kesim kendi işini Galatasaray gibi yapsa bu ‘‘mucizeler’’ olağan başarı öykülerine dönüşmez mi?

Örneğin, GS düzeyinde siyaset yapılabilse. İş dünyası, GS düzeyinde rekabete girebilse. Herkes kendi asli işine mükemmellik kıstaslarını zorlayarak asılsa!

Ve de ‘‘mucizelere’’ değil, ‘‘olağan’’ başarılara imza atılsa!

* * *

Cumhurbaşkanı ve Başbakan uçaklarında rezervasyonu olan gazeteciler vardı. Buna şimdi bir de Galatasaray maçlarını izleyenler eklendi. Baktım da kadroya gözüm bir Galatasaray tutkununu aradı. Aniden aramızdan kaybolan Sevgili Yavuz Gökmen'i.

Galatasaray'ın başarısını Yavuz'u anarak kutluyorum.

Yazarın Tüm Yazıları