Paylaş
DANİMARKALILAR ne kadar ‘‘Avrupalı’’ olmak istediklerini belirlemek üzere sandık başına gidiyorlar. Avrupa Para Birimi (Euro) için bugün Danimarka'da yapılan referandum ‘‘para ötesi’’ bir anlam taşıyor. Bu açıdan Euro kampanyasının ‘‘AB'nin genişleme’’ stratejisini içermesi hiç şaşırtıcı olmadı. Referandum için Euro tartışılırken Danimarka'nın çoğul bir toplum olma yeteneği gündeme geldi. Bu ülkenin önümüzdeki yirmi yıl içinde ne kadar göç alacağı tartışıldı. Euro'yla irtibatlandırılmış göç tartışması geçen genel seçimlerde oyların yüzde 7.4'ünü alan milliyetçilere kin ve nefret duygularını bir kez daha duyurma fırsatını verdi. AB'nin genişleme rotasını belirleyen Helsinki kararlarından sonra Avrupa giderek daha çok kendi ‘‘kimliğini’’ tartışıyor. Bugüne kadar AB'nin kurcalamaya cesaret edemediği bir konu bu. Ancak görülüyor ki, ‘‘Avrupa Para Birimi’’ gibi bir ekonomik gündem bile ‘‘göçmen sorununa’’ odaklanıyor. Göçmenler de milliyetçiliğin panzehiri olarak gördükleri Euro gibi her entegrasyon aracına sahip çıkıyorlar. Danimarka'daki Türklerin Euro yanlısı olmaları bunun en açık örneği.
* * *
Euro tartışmaları, AB içinde ‘‘büyük ülke ve küçük ülke’’ çelişkisini de su üstüne çıkartıyor. Küçük ülkeler, ‘‘büyüklerin’’ hákim olduğu bir Avrupa fikrinden rahatsız olduklarını giderek daha çok hissettiriyorlar. Danimarkalılar AB'nin Avusturya'yı dışlama kararını biraz da bu psikolojiyle içlerine sindirememişlerdi. Avrupa karşıtları, Euro'yu Almanya ve Fransa'nın meselesi olarak sunuyorlar! Fransa ve Almanya'nın Euro konusundaki kararlılığı diğer ülkelerde aynı dozda hissedilmediği için de Avrupa'nın liderlik kadroları ‘‘ideal pozisyonlar’’ ile ‘‘gerçekler’’ arasında sürekli bir konsensüs arayışı içindeler. Bu nedenle Euro referandumu gibi önemli siyasi sınavlar ‘‘idealler’’ ile ‘‘gerçeklerin’’ hangi noktalarda buluştuğunu göstermesi açısından ilginç ve bir o kadar da belirleyici oluyor. Tarihçi Jacques Le Goff, ‘‘Avrupa'nın yirmi beş asırdan beri bir 'adı' var. Ancak kendisi hálá proje aşamasında’’ demişti. Proje aşamasında yaşamanın ılık rehavetini anlamamak mümkün değil. Peki Avrupa'nın bir ‘‘yirmi beş asır’’ daha proje halini sürdürme şansı var mı? Euro'yu benimseyip benimsememek biraz da bu soruya yanıt aramak demek.
Elindeki gelecek projesine rağmen hálá geçmişte yaşayan Avrupa'nın öncelikle çözmesi gereken önemli sorunları var. Avrupa'nın nüfusu yaşlanıyor. Önümüzdeki yıllarda Avrupa'daki emekli sayısının iki misline çıkması söz konusu. Emekli sayısı artan Avrupa'da verimlilik oranı yükselmiyor. Bu tabloya göre AB'yi belli oranda göçe açmak gerekecek! İşte kıyamet de bu noktada kopuyor. Avrupalı, küçük şık bir butik gibi gördüğü kendi ‘‘mekánını’’ yabancılarla paylaşmak istemiyor. Göçmeni istilacı olarak görüyor.Aslında AB, Euro'dan, genişlemeye ve de kurumların reformuna kadar her attığı adımda artık ‘‘farklılıklarla beraber yaşamaya hazır mıyız?’’ sorusunu kendisine fısıldıyor! Ama bu soruyla yüzleşemiyor.
* * *
Danimarkalıların bugün vereceği oylar, AB tasarımı açısından son derece önemli. Bu referandum, AB içindeki milliyetçiliğin boyutlarını ölçecek. Kuzey-Güney dengesini yeniden tanımlayacak. Euro'nun sağlığını derinden etkileyecek.
Entegrasyonun daha ileri bir aşamaya varabilmesi için gerekli moral takviyesi yapacak. Ya da yapmayacak. Euro alanı şekillendikçe bu alanın politik entegrasyon modeli de ister istemez belirginleşecek. Yani Danimarka deyip de geçmemeli!
Paylaş