Paylaş
Seattle'cılar şimdi de Washington'dalar.
‘‘Küresel başkaldırı’’ bu hafta Amerika'nın başkentinde yapılan IMF-Dünya Bankası toplantılarını protesto ediyor.
Önceki gün New York Times Gazetesi olayları birinci sayfadan fotoğrafla verirken ‘‘global fırtınadan’’ söz ediyordu. Seattle toplantılarını uçuşturan ‘‘global fırtınayı’’ azımsayanlar aslında yeni dünya düzeninin dinamiklerini ıskalayanlar oldu.
Dini gruplar, çevreciler, sendikalar, öğrenci dernekleri, bazı sivil toplum örgütleri ve anarşistlerin basit bir sokak macerası değildi Seattle'da Dünya Ticaret Örgütü'nü (WTO) protesto edenler.
Bugün ‘‘Küresel adalet istiyoruz’’ diye Washington sokaklarındalar. Anlatmaya çalıştıkları küreselleşme sürecinde ‘‘dışlanmışların öyküsü’’. Kaba hatlarıyla bakınca çok çocuksu, çok nahif gelebilecek bir söylem. Kendilerini globalleşmenin kahramanları sananların ilk tepkisi de böylesine dar ve aceleciydi zaten.
Ama olaylar kasım ayından bu yana onların tahmin ettiği gibi gelişmedi.
Çünkü dünyayı artık yepyeni dinamikler şekillendiriyor.
Bugünün ileri demokrasilerinde hiçbir kurum toplumdan yükselen talepleri görmezlikten gelme lüksüne sahip değil. ‘‘Hesap soran demokrasi’’ özel sektörü ve kamu kuruluşlarını kendilerine çekidüzen vermeye zorluyor.
Seattle ve Washington gösterileri, demokrasilerdeki bu yeni gelişmenin ekonomiye ‘‘yeni ekonomiye’’ yansıması aslında.
Eğer IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü, McDonald veya Microsoft küresel ekonominin simgeleriyseler, küresel talepleri dinlemek zorundalar. Global demokraside meşruiyet kazanmanın ve kalıcı olmanın koşulları bunlar. Global meşruiyetin yolu da şeffaflaşmaktan ve de kurallılıktan geçiyor.
Bugünün dünyasında hiçbir kurum sorgulanamayacak kadar ‘‘ayrıcalıklı’’ ve ‘‘ulaşılmaz’’ değil. Ne IMF ne Dünya Bankası, ‘‘Ben yaptım oldu’’ konforuyla yaşayabiliyor.
IMF-Dünya Bankası toplantıları öncesinde Washington'da barikatlar kurulmaya başlayınca Dünya Bankası Başkanı James D. Wolfensohn çalışma arkadaşlarını topluyor. ‘‘Bu kez protestoların hedefi biziz. Güçlü olun. Dünya Bankası'nın yoksul ülkelere en çok yardım yapan kuruluş olmasına rağmen bu kadar tepki çekmesi beni çok üzüyor. Küreselleşme bizim ve IMF'nin geri çevirebileceği bir süreç değil. Bu kuruluşlar ancak zayıf ekonomilerin küreselleşmeye uyum sağlamasına katkıda bulunabilirler’’ diyor.
Ve de Dünya Bankası'nın tarihinde ilk kez bir başkan olağan toplantıda yapacağı konuşmanın içeriğini bir ‘‘hesap verme’’ üslubuna dönüştürüyor. Bankanın verdiği kredilerin sanıldığı gibi çevreyi kirleten enerji santrallarına değil, eğitim, kadınların yönettiği küçük işletmelerin desteklenmesi ve beslenme projelerine yönlendiğini kanıtlamaya çalışıyor. Bunları ayrıntılı grafiklerle anlatıyor.
Bunlar son derece önemli gelişmeler. Sokaktaki sesin, dışarıdaki eleştirilerin IMF, Dünya Bankası gibi burnundan kıl aldırmayan kuruluşlara kadar yansıması.
Bilindiği gibi son yıllarda IMF eskiye oranla çok daha ayrıntılı veri yayınlamak zorunda kalıyor. Gizliliğin üstündeki perdeyi çekiyor.
Bu yıl Dünya Bankası'nın ‘‘Kalkınma Komitesi'nin önceliği’’ AIDS'le mücadeleye ayrılıyor. New York Times'ta David E. Sanger'in belirttiği gibi, Dünya Bankası böylece Birleşmiş Milletler'in ilgi alanına giriyor.
Sosyal temalar, başta eğitim, sağlık, kadınların iş hayatına katılması, gelir dağılımı bozukluğunun giderilmesi, kurallılık ve şeffaflık... Bir dizi modernite teması. Olay öyle boyutta ki, bir uluslararası kuruluşun, toplumun bütününü kapsamayan herhangi bir kalkınma projesini artık kabul ettirme şansı yok.
Modernitenin yönü bu.
Daha fazla şeffaflık dolayısıyla daha fazla kurallılık.
Ve de kalkınmada ‘‘sosyal’’in önceliği.
Seattle'cılar da bu sürecin aktörleri oldukları için ilginçler ve bu nedenle dikkate alınmaktalar.
Paylaş