Paylaş
Çok Demirel'ci olabilirsiniz.
Demirel'in son yıllarda demokrasi evriminden geçtiğine inanabilirsiniz. O Baba'dır. Gözünüzde ülkenizin barajlar kralıdır. Türkiye'nin sayılarına hakimdir. Hafızası fil gibidir.
Bütün bunlar tartışmaya, yoruma açık. Her biri tarihin akışı içinde unutulup gidecek türden. Ama bir Demirel vecizesi var ki ne yorum kaldırıyor ne de hafızadan silinebilecek gibi. Çünkü bugünlerin siyasi harcındaki en kalıcı Demirel katkısı bu. ‘Bana milliyetçiler adam öldürüyor dedirtemezsiniz’...
Acaba kendisine gerçek dışı bir şeyler mi söyletilmek isteniyordu? Otuz yıl sonrasının doğru sorusu bu.
Çok Özal'cı olabilirsiniz. O'nun ‘vizyonlarına’ vurulmuşunuzdur. Özal'ın Türk ekonomisini dışa açtığını düşünebilirsiniz. Elinde iş çantası dünyanın dört bir köşesine koşan, Özal'ın özgüven şırıngaladığı genç girişimcilerden birisiniz belki de. Özal sizin idealinizdir. Dünya'yı yorumlamada en büyük favoriniz. Sivil başbakan ünvanını en çok hak eden siyasidir gözünüzde. Otoyolların, telekomünikasyonun ve de gökdelenlerin simgesidir. Transformasyonları filan yemişinizdir.
İşte bütün bunlar tartışılabilinir. İnananlar, inanmayanlar vs. Kıran kırana münakaşa. Ortaya kalıcı bir sonuç çıkmaz.
Ama bir vecizesi var ki Özal'ın, içine saplandığımız çamurun dibini hissettikçe rahmetlinin ruhuna hergün Fatiha okutuyor; ‘Benim memurum işini bilir’.
Görülüyor ki açtığı yoldan herkes dalıvermiş. Ne başbakanlar kalmış ne meclis başkanları. Bakanlar cabası. Parlak bürokratlar. İş bağlantıları, devlet ihaleleri çete bağımlısı olmuş. İşler, işini bilenlerin kotasından kotarılmış. Bu arada işini bilmeyen öğrenmiş, öğrenemeyen de zaten yok olmuş.
Özal'ın açtığı kestirme yolu en iyi işini bilen Çiller ve şürekası kullanmış. Başbakanlığa kadar tırmanıvermiş. Bugün çıkıp yüzü kızarmadan ‘Servetimi anneme sorun’ diyebiliyor.
‘Servetinin kaynağı nedir’ sorusunun ülkemizde anlamsız, geçersiz hatta suç kabul edilişinin ardında Özal'ın ‘Benim memurum işini bilir’ pragmatizmi ve de kendisine özgü serbest piyasa yorumu vardır. Yani biz 1980'lerden itibaren ‘Bu parayı nereden buldun’ sorusunun ayıp olduğunu düşünüyoruz. Karşımızdaki arkadaşı gücendirmekten, üzmekten çekiniyoruz. Bunun da adı piyasa ekonomisine saygı oluyor.
Özal, ‘Benim memurum işini bilir’le Cumhuriyet tarihinde hak ettiği yere tabii ki yerleşecektir.
Merkez sağın var mı yok mu belli olmayan, zaman zaman var olduğu söylenen bir siyasetçisi var. Siyasi yaşamını başbakanlık koltuğundayken noktalayan ilginç bir siyasi figür.
Mesut Yılmaz'ın ciddi bir devlet adamı olduğunu düşünebilirsiniz. Davudi sesinden etkilenmişinizdir. ‘Yavaş ama genç’ deyip kendinizi avutabilirsiniz. Pantalon mantalon giyip bambu saplı çanta takıyor diye eşinin laikliğin güvenci olduğunu da düşünebilirsiniz.
Ülkede savaş rüzgarları eserken Amerika'da beş saat at yarışı seyretmesini ise ‘soğukkanlılık hatta modern bir savaş stratejisi’ olarak değerledirebilirsiniz.
Bunların hepsi tartışılır. Doğru veya yanlış ama bu tartışmaların hiçbiri tarihte iz bırakmaz.
Ama tarih, Başbakan'ın en yakınındaki bir bakanın, hükümetin mücadele ettiğini varsaydığı çetelerle al takke ver külah oluşunu kolay kolay unutmaz. Kimilerimizin hafızası kıt, pragmatizmi teslimiyetçiliğin emrinde olsa da.
Çünkü tarih işbirlikçi ve unutkan değildir.
Paylaş