Zeynep Atikkan: Hastalık

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Seçimlerden sonra siyaset koridorlarında yapılan yorumlara bakılırsa Türkiye'nin sorunlarıyla değil bir siyasetçi takımının patolojisiyle uğraşmaya devam edeceğiz.

Kaybettikçe koltuğuna yapışan lider tipi bu coğrafyaya, bu kültüre ya da Akdeniz havzasına mı özgü? Hani ‘alaturkalık’ denilen olay mı bu?

Sanmıyorum.

Bizim davranış kodlarımızda onur, haysiyet epey belirleyicidir.

Gerçi, ‘kapıdan kovulunca bacadan girmek’ de bu kültürün parçasıdır ama pek makbul değildir.

Yani ‘pişkinlik’ ulusal bir özellik olmaktan uzaktır.

Önceki gün seçim kaybedip de ‘istifa etmeyenler vakasını’ psikolog arkadaşlarımla konuştum. Onlar bilimin merceğinden bakınca vakayı kolay teşhis edebiliyorlar.

Koltuğa yapışmanın patolojisini anlattılar bana.

Görülüyor ki ortadaki manzaranın siyasi olduğu kadar psikolojik bir yönü de bulunuyor.

DYP lideri Çiller, kendi bölgesinde bile sadece küçük partileri geçebilmiş. Bu sonuçtan, ‘Sağı birleştir, başbakan ol ve bizi kurtar bacı’ mesajı mı çıkar? Eğer böyle bir sonuç çıkabiliyorsa olay siyaset bilimini aşar!

ANAP'ı bir Karadeniz Partisi yaptıktan sonra Rize dışındaki hemşehrilerinden bile yüz bulamayan Mesut Yılmaz, Tansu Çiller'i geçtiği için memnun görünüyor. İş dünyasının desteklediği, medyanın vazgeçemediği, laik görünümlü, dil bilen, eşiyle birlikte 21. yüzyıl Türk modernitenin simgesi, ciddi devlet adamı Mesut Yılmaz baktı bir gün içinde oylar ciddi devlet adamından Devlet'in Bahçesi'ne gitmiş ya da DSP'yi denemiş.

1995'de ANAP'ın aldığı oy 5 milyon 5 yüz 27 bin.

1999'da 4 milyon 108 dolayında.

Yani 1 milyon 500 bin seçmen ciddi, laik, dürüst devlet adamı retorikli Mesut Yılmaz'a güven duymadığını belirtiyor açıkça. ANAP dördüncü parti.

Ne yapıyor Yılmaz?

Yirmi dört saat evine kapandıktan sonra çıkıp ‘İstifa kaçmaktır’ diyor.

Yenilgiyi üstlenmek için görevlerinden ayrılır gibi yapan kurmaylarının da elini kolunu bağlıyor. Belli ki onların istifası da yalancı pehlivanlık, lider ‘olmaz’ deyince koltuklarına yeniden yapışıyorlar.

Bu mutlak yapışma vakasının ruhsal dinamiklerine gelince; bu kişiler, gerçekleri algılamakta zorluk çekerlermiş. Örneğin kamuoyu yoklamalarına inanmazlarmış. Yüzde 12-13'lük yenilgiyi gerçekten başarı diye algılayıp gece mışıl mışıl uyurlarmış.

Kendi başarısızlıklarını başkasının üstüne atar rahat ederlermiş.

Bu kişilerin özelliği kendilerine aşık, benmerkezci ve bağımlı olmalarıymış. Kısaca her girdiği seçimde partisini hezimete uğratan liderin koltuğuna sıkı sıkı bağlı ve bağımlı olması bilinen bir patoloji.

Profesyonller bu zevatın çocukluğunu, büyüme çağında aile içi ilişkilerini, yediğini, içtiğini, çevresini, gençliğindeki davranış biçimlerini, zevklerini, öğrenme kapasitelerini, karşı cinsle ilişkilerini vs. tahlil edip belli sonuçlara varabiliyorlar.

Ağır vaka.

Hafif vaka gibilerinden.

* * *

O kadar sessizce gelip giderdi ki yan odaya Tekin Aral! Bir gün kapımı çalıp da kitabını uzattığı zaman, o sessiz ve nazik komşumun Tekin Aral olduğunu anladım.

Gene sessizce süzülüp ayrıldı aramızdan. Mizahını yazılarından tanıyordum, mesafesini ve nezaketini de çalıştığımız binanın üçüncü katındaki komşuluk ilişkilerinde keşfettim. Kendisini saygıyla anıyorum. Ailesine, okurlarına ve Oğuz Aral'a başsağlığı diliyorum.



Yazarın Tüm Yazıları