Paylaş
Hayır hiçbir şey rastlantı değil.
Ne Metin Gökpete davasının sürüm sürüm süründürülmesi. Ne Manisa'da gencecik çocuklara işkence yapanların tabancalarıyla efelenmeleri.
Hayır hiçbir şey rastlantı değil.
Meclis koltuklarının ihalesinde vurulan voliler ve de en güvenilir dağların dumanlanması da rastlantı değil. Sanki Mesut Yılmaz'ın özel kalemi kılıklı eski Meclis Bakanı'nın istifasının istenememesi de bir rastlantı değil.
Meclis'teki 64 tuvaleti 111 kişi temizliyormuş...Meclis'e yüksek maaşlı ve de yüksek torpilli adamlar doldurulmuş... Şaşılacak bir yönü var mı bu tür haberlerin?
1997'de 143 gazetecinin pataklanması, 211'inin gözaltına alınmasının da şaşılacak yönü yok tabii ki. Hepsi olağan, hepsi sıradan, hepsi vaka-ı adiye...
Ama ortada öyle âd;' bir durum var ki bunun karşılığı ancak büyük ve derin bir toplumsal feryat olmalı.
Geçenlerde önde gelen iş adamlarımızdan birisi ‘artık avukat tutma, hakim satın al’ diye özetliyordu çürümüşlüğü.
Bu ne demektir?
Başbakan 1998'i hukuk yılı ilân etti.
Adalet'in bu hale getirildiği bir ülkede, hukuk yılı ilân etmekle sorunun altından kalkılabilinir mi? Düzeni bu hale getirenlerle hesaplaşılabilinir mi? Hangi sorumlu teşhir edilebilir böyle bir ortamda?
Yarınlarının ipotek altına alındığı, altından kalkamayacağımız bir korkunç pisliğin içine çekiliyoruz.
Nerede temiz eller kampanları?
Bakın bir çevrenize, büyük kentlerin çürümüşlük vitrinlerine.
Taş atıp kolunu yormadan milyarların üzerine oturanların afrasından tafrasından geçilmiyor. Böylesine palazlanmak ne hüner ne müteşebbislik ne de bilgi gerektiriyor.
Palazlanıp küstahlaştıktan sonra güç odağı haline gelenlerin diyarı olmakta koca ülke.
Hangi tip çürümüşlük?
Üçüncü dünya modeline pek uygun.
Yani talana dayalı ekonomiden parsa koparan yamyamları besleyerek azmanlaştırma modeli. Devletin zayıfladığı yerde güç odakları iktidarlarının volta attığı düzenlerin modeli.
Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Coşkun Can Aktan, Radikal'de çıkan söyleşisinde şöyle anlatıyor bu düzeni:
‘Milletvekillerinin yaptığı kanun simsarlığı. İş çevreleriyle ilişki kurup onlara avantaj sağlayacak düzenlemelerin peşinde koşmak. Vergi reformu yapılacak örneğin, parlamenterler burada, yakın oldukları grupların arzuladığı gibi bir yasanın çıkmasına çalışıyorlar. Bizde vergi, yasal hırsızlığa dönüşmüş durumda.’
Bu sözler karşısında sessiz kalınır mı?
Geleceği yıkacak, herkesi töhmet altında bırakacak yarınlara doğru koşuyoruz... Bu düzen sonunda toplumsal paranoya yaratır.
Bakın şu duruma hangi ihalenin dürüst olduğuna inanabiliyoruz? Hangi özelleştirmeyi içimize sindirebiliyoruz?
Böyle bir yapıda artık her servet sorgulanır hale geliyor. Her zenginlik şaibe altına giriyor.
Ve böyle bir düzen sadece radikallerin ekmeğine yağ sürüyor. Ya da rejim dışı güçlere ışık yakıyor.
Feryat etmeliyiz. Bağıra, çağıra... Çarpıklıklardan çıkarı olanların oyunu bozulmalıyız artık. Bunun da tek ve mutlak yolu, daha çok demokrasi, daha çok şeffaflık ve de daha çok rekabet istemektir.
Cılız da olsa gene demokrasiye borçluyuz bugünkü skandalların ortaya çıkışını.
Bilim adamının söylediklerine kulak verelim. ‘Güç odağı haline gelen her şeyin demokrasi üzerinde olumsuz etkisi var’ diyor Prof. Can Aktan.
Haksız mı?
Paylaş