Paylaş
Kadınlar Günü kutlamalarının en ‘‘sıradan’’ ve ‘‘olağan’’ haberi, Konya'da gösteri yapmak isteyen elli kadının coplanmasıydı.
Bu konuda Konya Valisi'nin, ‘‘kızını dövmeyen dizini döver’’ şeklindeki bir ‘‘töresel’’ tepki verip vermediğini bilmiyorum.
İstanbul Valisi Erol Çakır'ın ‘‘falakayı’’ ‘‘Birileri karakollarda bir sopa bulmuş. Fazla büyütmeye gerek yok’’ şeklinde yorumladığı günden beri ‘‘sopa, cop, dayak, kötek’’ gibi Türkiye kriterlerine uygun konularda valilerin düşünceleri önem kazanmaya başladı.
Hatırlanacağı gibi İstanbul Valisi'nin ‘‘birileri’’ dediği kişiler, TBMM İnsan Hakları Komisyonu üyesi milletvekilleri.
Sopa diye küçümsediği araç düpedüz ‘‘falaka’’ ve filistin askısı.
İşkence aletlerinin bulunduğu yer Gaziosmanpaşa Küçükköy Karakolu.
Dayağın cennetten çıktığına inanan bir kültürde valinin falakayı ‘‘sopa’’ya indirgeyip ‘‘demagoji’’ hakkını kullanması şaşırtıcı olmamalı!
Asıl şaşırtıcı olan Avrupa Birliği, Kopenhag kriterleri diye yanıp tutuşan çevrelerin, İstanbul gibi iddialı bir megapolün valisinin bu demagojisini yiyip yutması.
Bir güzel sindirmesi.
İstanbul Valisi'nin alaycı bir üslupla ‘‘falakanın’’ değerini devalüe edip ‘‘sopalaştırması’’na gelince.
İşkence, büyük yaratıcılık ve deha gerektiren bir uygulama değildir. İşkence aletlerinin ileri teknoloji kullanılarak geliştirildiğini de sanmıyorum.
İşkence ilkellikse, işkence yapmakta kullanılan alet de bir o kadar ilkeldir.
Basittir.
İşkence aleti sopadır. Taştır. Teldir. Tercihen elektriğe bağlı teldir. Buz gibi soğuk sudur vs.
Şimdi sormak gerekiyor.
Sayın Vali acaba hiç ‘‘sopa’’ yiyen insan görmüş mü?
‘‘Falakayı’’ devalüe edip neredeyse ‘‘çöp’’ parçasına indirgerken içine kum doldurulmuş bir çorap parçasıyla bile insan hayatına son vermenin mümkün olduğunu bilmiyor mu?
Sopayı önemsemediğine göre Vali'nin işkence standardı nedir?
Vali'nin gözünde hangi alet işkence aleti rütbesini hak etmektedir?
Daha ağzı süt kokarken dayak yemeye alışmış bir toplumda devleti temsil eden bir görevlinin ‘‘falakayı’’ yorumlayış biçimi bu.
Kuşkusuz ki bir zihniyeti, yönetim anlayışını simgeliyor.
Soğuk Savaş dönemi, ‘‘falakayı’’ azımsayan ‘‘işkenceyi’’ hoşgören bir zihniyetle yönetildi. Hem Türkiye'de hem dünyanın pek çok yerinde.
Vali Bey'in Latin Amerika'daki meslektaşlarının o dönemlerdeki ‘‘falakalı, coplu’’ asayiş uygulamaları, bugün karanlık sayfalar dizisi halinde beyaz perdede ve ekranlarda gösterimde.
Bir utanç belgeseli olarak sergileniyorlar.
Bugün Latin Amerika'da bile ‘‘falakayla’’ alay edebilecek bir yöneticinin varlığını düşünmek mümkün değil.
Ama nedense Türkiye'de, hem de dünyanın sayılı megapollerinden birinde, kendisini bölgenin yıldızı diye sunan bir ülkede bunlar olabiliyor.
‘‘Hem severim hem döverim’’ kriterlerini Kopenhag kriterleriyle uyumlu hale getirmek gibi zor bir toplumsal değişimi gerçekleştirmek zorunda Türkiye. Bu nedenle de polis, toplumun bir adım ilerisinde olmak zorunda.
Hele valiler ve diğer yöneticiler!
Vali Bey'e sorarsanız o da militan bir Avrupacıdır mutlaka. Bütün takıyyeci Avrupacılar gibi!
AB'ye tam üyeliğe hazırlanan bir ülkede ‘‘falakayı’’ azımsayan bir yönetici görevde kalamaz!
Paylaş