Paylaş
Adı Sylviane Agacinski. Genç ve sade bir kadın. Çok yönlü felsefe çalışmalarıyla bugünün Fransız düşüncesi içinde önemli bir yere sahip.
Biliyorum, buraya kadar yazdıklarımın pek bir kıymeti yok.
Ama bundan sonra vereceğim bilgiler, çok kişiyi ilgilendirecektir.
Sylviane Agacinski, Fransa Başbakanı L. Jospin'in eşi. İki gündür Türkiye'deydi, bugün ayrılıyor. Türkçe'ye çevrilen ‘Cinsiyetler Siyaseti’ adlı kitabının sunuşu için İstanbul'a geldi. Bilgi Üniversitesi'nde bir konferans verdi.
Türkiye'ye indiği gün kendisiyle konuşma fırsatını buldum. Uçaktan inip bazı öğretim üyeleri ve kitabının yayıncısıyla beraber olacağımız mekana geldi. Yanında ‘madam’ filan diye koşturup paltosunu tutan komik yaratıklar yoktu.
Jospin'in başbakan olmasından sonra eşi Sylviane Agacinski, hep dikkatimi geçti. Ortalıkta görünmeyişiyle ilginçti. Hanımefendi pozlarında değildi. Demode first lady'lik kurumunu bugünün dünyasında hak ettiği yere oturtuyordu.
Ve biliyordum ki Sylviane Agacinski güçlü bir kişilikti. Başarılı bir öğretim üyesiydi ve mesleğinde çok iddialıydı. Parti liderinin eşi, başbakan karısı kimliklerine bürünüp çevresine yağcı, yalaka, çıkarcı, hokkabaz, madrabaz, soytarı filan toplamıyordu.
Bayan Jospin gazete sayfalarındaki ısrarlı ‘yok’luğuyla ilgimi çekmişti. Bana göre bu bilinçli ‘yok’luk aslında başka bir yerlerde ‘varlığın’ adıydı. Yani kendi yaptığıyla var olmanın ve de bu boyutuyla moderniteyi yakalamanın adı.
Bu düşüncemi kendisine ilettim önceki akşam. Bana şu sözlerle karşılık verdi:
‘Gerçekten de başbakan eşi olarak basına çıkmıyorum. Yaptığım işle, felsefeyle ilgili konularda konuşmaya açığım. Bunun cumhuriyetçi bir tavır olduğunu düşünüyorum.
Eşimle siyasetin ana eksenlerini tabii ki tartışırız. Fakat politikanın mutfağına hiçbir zaman dalmadım’. O mutfağın meraklı yamakları, eşler, kardeşler, çocuklar, teyzeler de eşe dosta atıfta bulunup yazımı ucuzlatmak istemiyorum. Zaten tablo çok açık.
Bence, cumhuriyetçi tavır sözünün üstünde durmak gerekli. Felsefeci Sylviane Agacinski'nin bilinçli olarak kullandığı bir kavram bu. Yani ayrıcalığı reddeden, küçük hanımefendilik özentiliklerinden çok uzak bir duruş.
Cinsiyetlerin siyaseti, politikada kadının yerini tartışan, mecliste kadınların erkeklerle eşit oranda temsilini öngören düşünceyi ön plana çıkartıyor. Soğuk Savaş sonrası siyasetin en önemli temalarından birisi bu.
Sylviane Agacinski şöyle diyor kitabını bitirirken:
‘Demokrasinin sorunu, siyasal olarak farklılıkları, ayrılıkları ve çelişkileri uzlaştırmak olacaktır. Bu çağın kadınları ve erkekleri olarak bize düşen farklılıklarımızı kabul etmek, karışımın, ayrışığın, karma olanın değerini savunmaktır’.
Cumhuriyetçi tavır sergileyip, her türlü şatafattan, ayrıcalıktan ve de yağcılıktan uzak durmak. Sonra kitap yazıp, Soğuk Savaş sonrasının düşünce akımlarında söz sahibi olmak. Cumhuriyet'i modern zamanların temalarıyla buluşturmak. Siyasete yeni boyutlar katmak.
Ve de bu boyutuyla ilginç olmak.
Beni first lady'ler değil kendi yaptığı işle var olan kadınlar ilgilendiriyor. Sadece yemek pişiriyor olsalar bile.
Paylaş