Paylaş
Ordusu Kosova'ya girince sevgi seliyle karşılanan Türkiye, Balkanlar'daki gelişmelere ne kadar duyarlı?
Olayı politik, kültürel, ekonomik ve de stratejik yönden ne ölçekte ele alıyor?
Kosova'daki 21. yüzyıl savaşının başladığı günden beri Hadi Uluengin ısrarla yazıp durdu, ‘‘bir şeyler ıskalanıyor’’ diye.
Balkanlar'da ifadesini bulan yeni dünya düzeninin dinamizmini kavrama günü bugün.
Bölgede fokurdayan yeni dinamikler, Avrupalı bazı çevrelerin, Türkiye ile ilişkilerinde histeriye dönüşmüş ‘‘sömürgeci refleksleri’’ni geçersiz kılıyor.
Takıntıları buduyor.
Aynı zamanda, Türkiye'yi de olaylara başka bir pencereden bakmaya zorluyor.
* * *
Geçtiğimiz salı günü Avrupa'nın önde gelen Balkan uzmanlarından Jacques Rupnik'in İstanbul'da Fransız Kültür Merkezi'nde yaptığı konuşma çok ilginç ipuçları içeriyordu.
20. yüzyılın, bir Balkan Savaşı ile başlayıp diğer bir Balkan Savaşı'yla sona erdiği şu günlerde bölge için ‘‘Güneydoğu Avrupa’’ terminolojisi ortaya atılıyor.
Bir coğrafi gerçekten çok politik bir yaklaşım bu.
‘‘Bölünme ve kavgayı’’ çağrıştıran ‘‘Balkan’’ sözcüğünün ‘‘Güneydoğu Avrupa’’ kavramıyla ikame edilmesi... Bir anlamda ‘‘Balkanlar'ın’’, ‘‘balkanlaşmadan’’ arınması...
Yani 21. yüzyıla girerken Balkanlar'ın isim değiştirip ‘‘Avrupa’’nın kapsama alanına girmesi... Avrupalı olması...
İlginçtir, Amerika'nın yaptığı savaş sonucu, Avrupa'ya demir atan Balkanlar'ın huzurunu sağlayacak ülkeler de Türkiye, Rusya ve Almanya oluyor.
Bütün bu karmaşık gelişmelerden sonra sanıyorum ki bölgedeki krizi ‘‘Bu bir 19. yüzyıl savaşıdır’’ diye kestirip atmak mümkün değil. Savaş, 21. yüzyıl duyarlılıkları ve de gerekliliklerini içinde barındırıyor.
Jacques Rupnik konuşmasında, Kosova'daki son gelişmelerden sonra Güneydoğu Avrupa'nın belki de Macaristan, Polonya ve de Çek Cumhuriyeti'nden önce Avrupa genişlemesinde yer alabileceğini söylüyor.
Koşulların yarattığı yeni bir ihtiyaç bu.
Rupnik, ‘‘Orta Avrupa ülkeleri, Avrupa Birliği'nin doksan bin sayfalık dokümanları içinde boğulup giderken, Güneydoğu Avrupa ülkeleri eğer demokratikleşme standartlarını yükseltirlerse daha erken Avrupalı olabilecekler’’ diyor.
Tabii ki Avrupa Birliği'ne üyelik bir politik proje olarak ele alınırsa.
Bu son derece önemli bir tema.
Çünkü Rupnik'in dediği gibi, Avrupa'yla bütünleşme her şeyden önce bir politik proje olarak ele alındığı zaman anlam kazanıyor.
Peki o zaman Avrupalı olmak ne demek?
Balkanlar'dan bakınca bu sorunun ‘‘jandarmalık’’ diye algılandığını anlatıyor Rupnik:
‘‘Hırvatlar'a sorunca onlar, ‘Biz Avrupa Hıristiyanlığı'nı Müslümanlar'dan ve de Ortodokslar'dan koruyoruz' diyorlar.
Sırplar, Avrupa'yı Arnavutlar'dan, Müslümanlar'dan korudukları iddiasındalar.
Bosnalılar da çokkültürlülükleriyle Avrupa'ya katkıda bulunduklarını söylüyorlar.’’
Bu noktada Rupnik’in konuşmasında değinmediği bir de Türkiye'nin Avrupa'ya bakış açısı var ki, bunu AB'nin karar odakları görmezlikten geliyor.
Türkiye, Avrupa değerlerini bir toplum projesi olarak sahiplendiği için entegrasyonu istiyor.
Balkanlar, Güneydoğu Avrupa olurken ve de buradaki düzeni korumada Türk ordusuna görev düşerken, Lüksemburg zihniyetinin gözden geçirilmesi gerekmiyor mu?
Paylaş