Paylaş
Sivil toplum örgütlerinden telefon alıyorum.
Tanıdığım, saygı duyduğum insanlar birçoğu.
‘Ne yapalım edelim kışkırtmaları engelleyelim’ diyorlar. Gazete yönetimlerini, köşe yazarlarını ziyaret etmeye hazırlanıyorlar. Bu girişimler, Soğuk Savaş sonrasında bütün dünyada gelişen sivil sorumluluğunun dışavurumu.
Demokrasinin önünü açacak olan tutarlı tavırlar.
Köşe yazılarını dikkatle okuyun, bizden önceki kuşak, 6-7 eylül olaylarını anımsatıyor. Yakın tarihin albümlerine göz atmakta yarar var. Yanlışları üzerinde düşünmeyen toplumlar hata yapma reflekslerinden arınabilir mi?
Dışişleri Bakanlığı her fırsatta soğukkanlılık doğrultusunda hassasiyetini bildiriyor.
İtalya'nın büyük yanlışı karşısında Türkiye'nin haklılığını yüz kere, beş yüz kere ispatlayacak olan bu soğukkanlılıktır.
Uluslararası normlara sahip çıkmaktır.
Haklı olan infiale kapılmaz.
İş başındaki İtalyan yönetimi, hukuk ile terörizmi birbirine karıştırıyorsa bu tarihi sorumluluğun hesabını kendi halkına verecektir.
Sol adına ırkçı milliyetçilik destekleniyorsa, bunun da bir izahı mutlaka yapılacaktır.
Bir töreristin altına kat-yat çekip ‘dolce vita’nın (tatlı yaşam) alt yapısını döşemek, hukuk*ı, tarihsel ve siyas*ı anlamda İtalya'nın sorunu.
Ama bizim topraklarımızda yaşayan insanlar için çok daha hassas bir süreç başlıyor. Biz, kendi mutlak haklılığımız içinde, haklılığımızı savunamaz hale gelmenin tuzağına düşmemeliyiz.
Bu topraklarda beraberliğin, birlikte yaşamanın modern versiyonunun kalıpları dökülmeli artık.
Daha geniş demokratik açılımlarla.
Ülkenin geleceğini ipotek altına alan kirli ellerin tasfiyesiyle. Bunun ısrarlı takipçiliğiyle. Düne kadar kimin, hangi hesaplarla ne için kullandığı artık hepimizce malûm olan kirli güçler, bugün yeniden palazlanıp çatışma lobisine dönüşme eğilimde.
Sanki fırsat doğuyor aklanmak için. Sanki yeniden kurtarıcı, yeniden çok ‘milli’ olmak üzereler. Gencecik çocukları o tehlikeli tuzaklara sürüklemek için ilkel yöntemlerin düğmesine basmaya hazırlanıyorlar.
Türkiye, bugün ciddi bir hukuk mücadelesi içinde. Bu mücadelede tosuncuklara değil çok ayrımlı düşünen, elli yıl sonrasının hesaplarını yapabilen kadrolara ihtiyaç var. Ve de özellikle toplumun soğukkanlılığına.
Yaşanan acılar çok taze. Televizyon ekranlarını hâlâ annelerin, babaların, çocukların hüzünleri kaplıyor.
Beklediğimiz huzura giden tek yol ise uluslararası normları sahiplenmekten geçiyor. Ulusal birliği sağlamak için dünya ile organik ve kurumsal anlamda daha yoğun beraberlik. O dünya, İtalya örneğinde olduğu gibi aymazlığa düşse bile.
Türkiye'de hiçbir başbakan, Avrupa'dan ve dünyadan bu kadar kopuk karar alamazdı. O zaman kendimize daha çok güvenelim.
Ve de haklılığımızı taşkınlıklarla ispata kalkmayalım.
Paylaş