Paylaş
Philadelphia
OKUDUĞUNUZ yazıyı salıyı çarşambaya bağlayan gece Amerika saatiyle 02.18'de yazmaya başladım. Sabah altı olduğunda bilgisayarın ekranında yazıyı devirip duruyordum. Türkiye'deki saat farkı nedeniyle Amerikan seçimlerinin kesin sonuçlarını almadan bu yazıyı tamamlamak durumundayım.
Bu olayın bir gazetecilik boyutu var. Amerika böyle seçim görmemiş.
Bütün kampanya boyunca Al Gore ile Bush başa baş gidiyordu. Seçim sonuçları açıklanmaya başlayınca başa başlık iyice ‘‘eşitlik’’e dönüştü.
Gece saat 02.18'de anahtar durumundaki Florida'nın sonuçları açıklanınca televizyonlar Bush'un başkanlığını ilan ettiler.
* * *
Sabaha karşı saat 04.00'te yayın flaş bir haberle kesildi. Florida'da oyların yanlış ve eksik sayıldığı gerekçesiyle Demokratlar sonuca itiraz ediyorlardı. Ve kampanya boyunca devam eden belirsizlik, sonuç açıklandıktan sonra da hükmünü sürdürüyordu. Ben bu satırları yazarken hálá Cumhuriyetçiler ‘‘Bush'un zaferini ilan ediyorlardı. Demokratlar ise yeniden sayım olmadan kesin sonuç yok’’ diyorlardı.
Böyle bir belirsizliğin eziyetini en fazla yazılı basın çekti. Seçimin ertesi gününe haberi verememe faciasını yaşıyordu gazetelerin yazı işleri. İlk baskıda ‘‘Bush aldı’’, ikinci baskıda ‘‘Belki Bush’’ türü başlıklar!
Seçime fesat mı karıştı, yanlış mı sayım yapıldı belli değil, ancak milimetrik hesaplara tutkun olan Amerikan milleti bu durumda iyice alabora vaziyette.
Bu olay biraz da kara mizah gibi. Kampanya sırasında bol bol teknoloji, internet, e-hayat, e-seçim konuşulmuştu ama ‘‘sandıklar’’ teknolojiye ihanet etti.
Bu belirsizlik ortamında ‘‘belli’’ olan çok net kareler de var, Hillary Clinton'ın ‘‘camgöbeği’’ pantolon takımı ile çıkıp rakibi Lazio'ya karşı kazandığı zaferi kutlaması gibi. Hillary, Bill Clinton ve kızıyla ‘‘familya’’ fotoğrafını tamamladı. Yani Clinton, eşi aracılığıyla da olsa 2000 seçimlerine damgasını vurdu. Muhafazakár Amerika, Bill Clinton'dan hoşlanmasa da ‘‘Clinton aile işletmesi’’ seçimi galip bitirdi.
Bu satırlar yazılırken henüz ortada başkan yok, ama Amerikan siyasi hayatına damgasını vuran ‘‘Nader faktörü var’’.
Çevreci, anti globalleşme militanı, ‘‘lobilere’’ karşı mücadele veren Nader hiçbir medya desteği olmadan yüzde üç oranında oy alarak bir gecede siyasi kavram oldu. Şimdi herkes ‘‘Nader faktöründen’’ söz ediyor.
Yüzde üçlük oran, 2 milyonun üstünde oy anlamına geliyor ki bunu ‘‘statükoya’’ başkaldırı ya da bezginlerin oyu diye yorumlamak mümkün.
Saat 02.18'de Bush'un başkanlığı açıklandıktan sonra bütün siyasi yorumcular ‘‘Nader faktörü’’ üzerine derin yorumlar yapmaya başladılar.
Yani Bush ile Al Gore arasında yüzde birlik bir fark olunca Nader ‘‘Demokratlar'ı hançerleyen adam’’ damgası yedi.
Aslında, ‘‘erken ilan edilen başkanlık skandalı’’ patlamasaydı sabaha kadar ‘‘Nader’’ konuşulacaktı!
Seçim sonuçları geldikçe ekrandaki Amerika haritası ‘‘kırmızıya’’ boyandı. Kırmızı, Bush'un kazandığı bölgelerdi. Yani muhafazakár kırsal ağırlıklı bölgeler. Cumhuriyetçiler'in ‘‘merhametli muhafazakárlık’’ temasının prim yaptığı yerler. Yeni ekonominin nimetlerinden yararlanan Batı ve de Kuzey'de oylar Al Gore'a yöneldi.
* * *
Seçim kampanyası keçiboynuzu gibiydi. Seçim sonuçları ise karambole dönüştü. Bush kimsenin ciddiye almadığı bir liderdi. Cumhuriyetçiler'in iyi stratejistleri ve örgütçülüğüyle başa güreşti.
Dosya adamı Al Gore ise Clinton'a muhalefet edeceğim diye kendisine muhalif oldu. Bir garip konuma düştü. Reddettiği sicili sayesinde Al Gore da başa güreşti. Ben noktayı koyarken onlar hálá debeleniyorlardı.
Amerikan halkı bunlara hiç alışık değil! En komik de onların hali!
Paylaş