Paylaş
Bir genel başkan, bir başka genel başkana gel beraber bir özelleştirme yapalım, demiş! Ve de bu sırada bir sürü dolap dönmüş.
Özelleştirmeden Sorumlu Devlet Bakanı Yüksel Yalova'nın geçtiğimiz hafta ANAP grubunda yaptığı konuşma başka türlü yorumlanabilir mi?
Şöyle diyor Yalova:
Bir partinin genel merkezinde, bir parti genel başkanıyla başka bir özelleştirme mevzuunda adı geçen kişinin yaptığı görüşmelerin, o genel başkan, o genel başkana, o konuda muhalefet eden ve sonradan uzlaşan siyasiler arasındaki çekişmenin nasıl sonuçlandırdığını kamuoyunun araştırmak zorunda olduğunu söylemiştim. O noktada medya içinde nihai hedefi paylaşan insanlar olduğu için belki yeterli güç bulamadık. Siyasi fatura olarak da ödememizi yaptık.
POAŞ ihalesi sadece özelleştirmeyle ilgilenenlerin yazabileceği bir konu değildir. Siyasi tarihçilerin yazabileceği bir konudur.
Yazılanlar, olanların yüzde biri bile değildir. Genel başkanımız o dönemde bunları açıklayamadı, açıklayamazdı, uzun süre de açıklayacağını sanmıyorum'.
Bu haber 28 temmuz 1999 günü gazetelerde yer aldı. Daha sonra Enis Berberoğlu bu habere dayanarak Hürriyet'te bir yorum yazdı.
Yazıların yayınını izleyen günlerde Yalova'nın yukarıdaki sözleri yalanlayan bir demecine rastlamadığım için bu sütunda bazı soruları gündeme getirmek isiyorum. Çünkü Özelleştirmeden Sorumlu Bakan'ın kendisi ‘konunun kamuoyu tarafından araştırılmasını’ talep ediyor.
Kamuoyu nasıl araştırır?
Basın ve Meclis aracılığıyla.
Meclis'in seçilmiş bir üyesi, ‘Medya kendi çıkarı nedeniyle konuyu kapattı’ diyorsa bu ciddi bir iddiadır ve açıklanması gerekir. Medya konuyu kapattıysa Meclis ne yapmaktadır?
Yalova neden daha açık konuşmamaktadır?
Genel başkanının bu konuları açıklayamamasını neden anlayışla karşılamaktadır?
Yoksa bu ülkede başka kurallar mı işlemektedir?
Türkiye'de yapılmak istenen özelleştirmenin vardığı nokta bu.
Bir genel merkezde, bir genel başkan, bir genel başkana vs. Bilmece, bildirmece, masa altından kaydırmaca, kırışmaca vs.
Bunların kanıtı tabii ki yok ama herkes bir şeylerden şüphe ediyor. Şüphelerin araştırılması da tarihçilere bırakılıyor.
Bu görev siyasi tarihçilerin değil, bugünkü Meclis'in, yargının ve hükümetin işidir.
Siyasi tarihçiler ancak yıllar sonra ‘Bu, Cumhuriyet tarihini en kokuşmuş dönemlerinden biriydi’ diye yazabilirler.
Madem konu bu kadar ciddi, bir partinin genel başkanıyla o partinin milletvekili bu konularda biraz daha açık olsunlar.
Yukarıdaki sözler eğer gazete sayfalarına doğru aktarılmışsa, ne böyle bir üslup bir bakana yakışır ne de bu boyuttaki ithamlar karşısında sessiz kalınır.
Böyle bir ortamda yapılan her özelleştirmenin üzerine şaibe gölgesi düşer. Ve de en dürüst insanlar, en dürüst yaklaşımlar bile hep ‘acaba’ sorusundan kurtulamaz.
Paylaş