Paylaş
Bir zamanlar ‘Alman kadınlar Türk erkeklerine hayran’ saplantısı vardı.
Özal mucizesi sayesinde Türkiye dışa açıldı, Türk erkekleri Uzakdoğu'ya filan gitmeye başladılar. Bu arada beş yıldızlı otellerle turizm patladı.
Sarışın Alman akını oldu.
Daha sonra Sovyetler çöktü Türkiye'nin her köşesine Nataşalar üşüştü. Türkiye'ye gelip de erkeklere hayran kalan Alman sarışınlara bir de Slavlar eklendi. Alman sarışını, Slav sarışını derken sarışın enflasyonu oldu ve de ‘Türk erkekleri müthiş’in haber değeri kalmadı.
O defter kapandı.
Seks gücüyle böbürlenme çağı sona ererken Türk egosunun yardımına iktisat koştu.
Hayatı, ‘seks gücüyle’ değil de ‘ekonominin gücüyle’ yorumlama modası çıkınca Türkler ‘Türkiye’deki dinamizm müthiş, girişimciler harika'ya dört elle sarıldılar.
Artık Türk ekonomisinin dinamizmi her gün gazetelerin manşetinde. Eğer birinci sayfa manşeti doluysa, mutlaka iç sayfalarda bir yerlerde rezervasyonu hazır. TV kanallarında ne yapıp ne edip bir yerlere yerleşiyor, ‘Türk ekonomisi dinamik, müthiş’...
Müşterisi her geçen gün biraz daha azalan panelleri izleyin, iktisat ile ilgisi olmayan konularda bile, mutlaka bir yerlerden çıkıyor ‘Türk girişimcileri Dünya’yı sardı'nın güncelleşmiş besteleri.
Bu dinamizmi azımsadığım sanılmasın ama sanki son yıllarda birkaç Bill Gates çıkartmışız gibi bir garip psikoloji hakim herkese.
Neyse, Türk erkekleri müthiş, genç girişimciler dehşet ama siyasi sistem çöktü.
Yani kişi başına milli gelir öyle sanıldığı gibi üç bin dolar değil, dokuz bin dolar filan derken, bir de ‘Siyaset ve sistem çöktü’ ekleniyor bu yorumların peşine.
Peki, ‘Türk erkeği iyi, Türk ekonomisi müthiş’ iken Türk egosu, ‘siyaset çöktüyü’ nasıl kaldırır?
Zaten kaldıramıyor...
Ve bakıyoruz ki ‘siyaset çöktü’ depresyonu ‘ama sivil toplum müthiş’le dengeleniyor.
Cumhurbaşkanı, Silahlı Kuvvetler, siyasi partiler vs. herkes sivil toplumu görev başına çağırıyor.
En son Başbakan Mesut Yılmaz da keşfetti sivil toplumu.
Akın Birdal'ın vurulmasından sonra saldırıya, ‘iç hesaplaşma’ teşhisini koyan Başbakan, şimdi şöyle diyor:
‘Son olayda görülmektedir ki tipik bir çete bağlantısı söz konsudur. Maalesef Susurluk altında toplanan bütün olaylarda çete benzeri oluşumlar var. Ama yeni olan şey, artık devlet bir hafta, on gün içinde çeteyi olduğu gibi ortaya koyabilmiştir. Kamuoyunda sivil toplum örgütlerinin bu konudaki denetim baskısını devam ettirmesi lazım, medya dahil’.
Nedir bunun anlamı?
‘Ekonomi iyi, dinamizm müthiş, bir de sivil toplum sorumluluğunu bilip bize baskı yapsa, gül gibi yöneteceğiz bu ülkeyi’.
İcraatın sorumlularının ‘baskı yapın da bu işleri çözelim’ diyebilmeleri çok ilginç değil mi?
Demokrasilerde sivil toplum örgütlerinin ağırlığı yadsınamaz ama biraz komik olmuyor mu, bir Başbakan'ın iç hesaplaşma dedikten sonra sivil toplum baskı yapsın, sorunların üstüne gidelim, şeklinde konuşabilmesi?
Bu talebin adı topu taca atmaktır...Sorumluluktan kaçmaktır.
Yetersizliği tescil etmektir.
Evet, Türk erkekleri müthiş, ekonomi harika, sistem çöktü ama sivil toplum dimdik ayakta.
Köklü reformlara girişmekten kaçınanların tesellisi mi? Elbette.
Seçim de istemediğimize göre bunları bir güzel yeyip yutacağız!
Paylaş