Balkanlaşma değil Avrupalılaşma

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Üsküp

Görüşlerine çok değer verdiğim bir diplomat, ‘‘Asya'da Afganistan neyse, Balkanlar'da da Makedonya odur’’ diyordu.

‘‘Ukrayna, Slovakya ve Makedonya, bunlar soğuk savaş sonrasının çok önemli ülkeleri’’ diye sözlerini sürdürüyordu.

Balkanlar'ın tam ortasındaki Makedonya'nın böyle bir özelliği var. Karışık Balkanlar'da karışıklıklardan en çok etkilenebilecek hassas konumdaki ülke olma özelliği.

Bu nedenle Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in Makedonya'yı ziyareti sırasında, Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov'un son derece temkinli sözlerinin ardındaki ‘‘tedirginliği’’ sezmek hiç de zor değildi.

Kosova'daki kriz çok özel bir dikkatle izleniyor burada.

Makedon basını soruyor Demirel'e, ‘‘NATO, Kosova'ya müdahele ederse destekler misiniz?’’ diye.

Demirel'in yanıtı tek kelimelik:

‘‘Evet’’... Akşam bakıyorum televizyondaki haberlerde sürekli bu ‘‘Evet’’ tekrarlanıyor. Burada her şey hassas dengeler üzerine kurulu.

Ve bu dengeleri korumak çok önemli. Yani, Makedon, Arnavut, Türk, Romen, Sırp ve Ulahlar'dan oluşan yaklaşık iki milyonluk Makedonya'nın çoğulcu yapısını Balkanlar'da tırmanan ve etnik temizliğe kadar varan milliyetçilik salgınından korumak.

Nüfusun Müslüman, Katolik ve Ortodokslar'dan oluşan dengesini tutmak. Kimilerinin, Rusya'dan Balkanlar'a kadar uzanan ‘‘Ortodoks hattı’’ yaratma hayallerinin aleti olmamak.

Çok karmaşık, çok canlı ve de Soğuk Savaş sonrasının çok canlı sorunları bunlar.

Balkanlar'da olduğu gibi, Makedonya'da da siyaset yapmak büyük çapta bu dengenin yönetimi galiba.

Bunu en açık biçimde bir Makedonyalı şöyle dile getirdi:

‘‘Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanı Gligorov'a bir suikast girişimi olmuştu. Eylemi gerçekleştirenler bulunamadı. Acaba hangi komşu ülkeye kaçtılar? Bir komşu ülkeye kaçtıkları için de bulunmamaları gerekir. Aksi halde işler zorlaşır.’’

Kısaca, faillerin bulunmamasını gerektirecek kadar önemli dengeler sözkonusu. ‘‘Burası Balkanlar.’’

Makedonya Cumhurbaşkanı Gligorov'un konuşmasını dinlerken en çok ilgimi çeken nokta, bölgenin ‘‘Avrupalılaşmasına’’ verdiği önem oldu.

Şöyle diyordu Gligorov:

‘‘Makedonya ve Türkiye, barıştan yana birer ülke olarak bölgenin bar barış, istikrar ve işbirliği bölgesine dönüştürülmesi için katkılarda bulunmaktadırlar.

Yakın komşuluğumuzda, trajik insani kayıplar ve büyük maddi hasarlara yol açan olayların vuku bulduğu, tüm bölge güvenliğinin tehdit edildiği bir dönem içinde ülkelerimizin başarıları saygıya değerdir.

Örneğimizin diğer bölge ülkeleri tarafından da izlenmesini isterdim. Çünkü ancak tüm Balkan ülkeleri arasında iyi ilişkiler ile bölgedeki barış ve istikrarın güçlendirilmesi, bölgenin Avrupalılaştırılması ve Euro-Atlantik yapılara dahil edilmesi mümkün olur.’’

Bölgenin ‘‘Balkanlaşması’’ değil, ‘‘Avrupalılaşması.’’

Gligorov'un bu uyarısının altını çizmek gerekiyor.

Acaba Avrupa, Bosna'daki sorumsuzluğunun farkına varabildi mi?

Lüksemburg kararlarıyla Türkiye'ye karşı uyguladığı ayırımcı politikanın uzantılarını hesaplayabildi mi?

Bir Balkan ülkesinin Cumhurbaşkanı, barış ve istikrardan söz ederken bölgenin Avrupalılaşmasından söz ediyor. Burada Türkiye'nin önemini vurguluyor.

Soğuk Savaş sonrasında Avrupa'yı düşünmek için geniş bir vizyona sahip olmak gerekiyor.

Yoksa ‘‘Balkanlaştırmak’’ o kadar kolay ki!



Yazarın Tüm Yazıları