Avrupa ve vicdani huzur (2)

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Avrupa Birliği Komisyonu'nun, aday ülkelerin hal ve gidişini ortaya koyan raporlara bir göz atmakta yarar var.

Geçen yıl, Lüksemburg kararlarıyla genişleme sürecine kabul edilen on birler'in Avrupalı olmak için aldıkları mesafenin ölçümü bu.

Yani on bir'ler bir yıl içinde Kopenhag kriterlerine ne kadar yaklaştılar? Demokrasi, insan hakları, çok seslilikte ne kadar Avrupalılar? Eski sosyalist ekonomiler piyasaya ne kadar uyum sağladı?

Bulgaristan: Kopenhag kararlarının politik kriterlerine uyuyor. Ancak yolsuzluklarla mücadeleyi ve yargı reformunu gerçekleştirmek için çaba harcaması gerekiyor.

Piyasa ekonomisine geçiş sürecinde önemli ilerlemeler kaydetti.

Çek Cumhuriyeti: Kopenhag kriterlerine uyum sağlamaya devam ediyor.

Piyasa ekonomisi iyi çalışıyor.

Romanya: Kopenhag'ın politik kriterleriyle uyumlu. Yolsuzluklarla mücadele ve bireysel hakların korunması için alınması gereken daha çok mesafe var. Romanya, serbest piyasa ekonomisine geçişte çok az başarılı oldu.

Slovakya: Son seçimler, Slovakya'ya Kopenhag kriterlerini yakalamak için önemli bir fırsat yarattı. Slovakya, düzgün çalışan bir piyasa ekonomisinin altyapısı için gerekli reformları başlattı.

AB'nin aday ülkelerle ilgili not defterini burada kapatıyorum...Çünkü üslup, yaklaşım aynı.

Geçen yıl, Lüksemburg'da on birler'e AB'ye tam üyelik için yeşil ışık yakılmıştı. On bir'lerin kaşına, gözüne bakmadan bir entegrasyon tanımı yapıldı.

Aradan bir yıl geçti. Ne hikmetse Slovakya gibi demokrasiyle yakından uzaktan ilgisi olmayan bir ülke bile Avrupa demokrasilerine yakınlaşıverdi. Özel okulların öğrenci kayıran öğretmenlerinin tavrını anımsatıyor bu bana.

Bir öğretmen tipi vardır, ‘Ya takar, ya kayırır’...

Kayırmaya kararlı olan değerlendirmesinde Slovakya için bile objektif ölçülerden uzaklaşabiliyor.

İşin esası ne olursa olsun AB, bir ülke için kanaatini olumlu yönde kullanırsa bu, bütün dünyaya verilen bir sinyal özelliğini taşıyor. Borç almak için IMF'nin yeşil ışık yakması gibi bir şey.

AB, çıkıp ‘Şu ülke Kopenhag kriterlerine uyuyor’ dedi mi o ülke ihya oluyor. Demediği ülkeler de debeleniyor. Denklem bu kadar basit.

Pazar günkü yazımızda belirttiğimiz gibi Avrupa vicdanını rahatlamak peşinde. Lüksemburg'da ayrımcılık damgasını yemek pahasına Türkiye'yi dışlayanlar, demokrasiyle ilgisi olmayan ülkelere bile yeşil ışık yakabildiler.

Şimdi ‘neden’ sorusuna karşı kılıf gerekli. Bir de vicdanları rahatlatma girişimleri. O nedenle rapor hazırlayıp ‘Kopenhaga’a beş kaldı, on kaldı' diyorlar, kararlarına meşruiyet kazandırmak için.

Türkiye'yi de rapora katarak ‘Seni adaylar arasına alıyorum’ demeye getiriyorlar özenle ‘On ikincisin’ demeden. Çünkü on ikincisin demek Lüksemburg'un inkarı. Lüksemburg kararları da şu anda Avrupa'ya hakim olanların entegrasyon modelini yansıtıyor. AB, ayrımcı gözükmemek için rapora Türkiye'yi dahil ediyor. Nedeni ise çok basit. Irkçılığa ve her düzeyde dışlama politikalarına zemin oluşturacak bu tarihi sorumsuzluğa karşı siyasi irade gösterememiş olmanın faturasını ödememek.

Bugün Avrupa'da Türkiye'ye yönelik bir yeni siyasi iradeden söz ediliyor.

O siyasi irade eğer samimiyse bunu kanıtlamanın yolu açık.

Eğer bugün Türk toplumu, ucu İtalya'ya kadar ulaşan çete, mafya pislikleriyle uğraşıyor ve bunu kendi iradesiyle yapıyorsa bu mücadelede Avrupa, Türkiye'ye şefkatli elini uzatsın. Hepimiz çok iyi biliyoruz ki İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ülkeler o özenilen normları AB'ye girdikten sonra elde ettiler.

Türk hükümeti de Avrupa'yla ilişkiler konusunda samimiyse bunu ortaya koymak zorunda.

Avrupa Birliği'ne tam üyelikse hedef, gerekli reformları başlatmak için ne bekliyoruz? İki taraf için de samimiyet testleri bunlar.



Yazarın Tüm Yazıları