Paylaş
Ankara-
Türkiye'ye gelen bazı Batılı dış politika ve güvenlik uzmanlarıyla görüştükçe ortaya ilginç bir tablo çıkıyor.
2025'e kadar uzanan 21. yüzyılın ilk çeyreğinde, bölge denklemleri açısından Türkiye, nedense Gürcistan, Azerbaycan ve Ürdün ile birlikte aynı potaya konuluyor.
Stratejik hesaplar bu eksene oturtuluyor.
Türkiye'yi Avrupa'dan dışlayan Lüksemburg kararlarından sonra başlayan bir süreç bu. Bugünkü Türkiye-Avrupa ilişkilerinin seyrine bakınca bu yaklaşım kimilerini rahatlatıyor. Coşturuyor.
Son zamanlarda Türkiye'de Avrasya eksenli yeni bir bloklaşma arayışının işaretleri var. Bu yaklaşım, DSP'nin ‘Bölge ağırlıklı dış politika’ felsefesinde kendisine yer bulabiliyor.
Avrasya'daki oluşum Avrupa Birliği'nin alternatifi olabilir mi?
Avrupa'dan dışlanınca Amerika ile kol kola girip Avrasya yolculuğuna çıkma fikri çok cazip görünse de aklı selimi kaybetmemek gerekiyor.
Geçtiğimiz hafta sonu Ankara'da düzenlenen Hasan Esat Işık'ı anma toplantısında gündeme gelen dış politika temaları arasındaydı bu Avrasya konusu.
Toplantıya konuşmacı olarak katılan ODTÜ öğretim üyesi Prof. Atilla Eralp'in aşağıdaki görüşlerinin Avrasya tartışmasına ışık tutacağını düşünüyorum:
‘‘Türkiye ile Avrupa arasındaki gergin ilişkiler sonucu Türkiye, Avrupa'nın sınırına, Avrasya'nın merkezine itiliyor gibi bir hava oluşuyor. Oysa Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerini düzenlemeden bir Avrasya politikası oluşturması çok güç.’’
Prof. Eralp'e göre önümüzdeki yıllarda Amerika'nın da atı alıp Avrasya'ya koşması söz konusu değil. Hazar'daki kaynaklar, hammadde hesaplarına rağmen Amerika'nın tek başına bir Avrasya mimarisine soyunması beklenmemeli.
Amerikalılar, Avrupa'yı nasıl Avrupa'nın işbirliğiyle kalkındırdıysak, Avrasya'yı da Avrupa'nın katkısıyla belli bir noktaya getireceğiz demekteler.
Dolayısıyla Avrupa mutlaka Asya deneklemleri içinde hem de Amerika ile birlikte.
Bu bağlamda bakınca, Türkiye'nin Avrupa ile ilişkileri yeniden önem kazanıyor. Ve de bu ilişkilerin, Avrupa Birliği'ne karşı Avrasya biçiminde değil Avrupa bütünlüğü içinde ele alınması gerekiyor.
Bugün Türkiye-Avrupa ilişkileri pek çok bakımdan sorunlu ve de gergin. Bu gergin ortamın oluşmasında Avrupa'nın talihsiz Lüksemburg kararlarının payı çok büyük. Özünde ayrımcılık yatan bu zihniyet değişmezse zaten Avrupa'nın değerleri diye bir kavramlar bütünü ortada kalmaz.
Türkiye'nin bunu hem anlaması hem de anlatması gerekiyor.
Yoksa Avruya'ya küser Avrasya'ya giderim hayalciliğiyle koca bir ülkenin geleceğinin tasarımı yapılamaz.
Kaldı ki Avrasya'da gene Avrupa'yla karşılaşacağımıza göre!
AÇIKLAMA:
Geçtiğimiz pazar günkü yazıma Sayın Güneş Taner şu açıklamayı göndermiştir:
‘‘4. 7. 1999 tarihli köşe yazınızda, hakikat dışı senaryolar vardır. İşin acı tarafı, bu senaryolara yer verirken de gazeticilik ahlak normları dışına taşarak bana, partime ve Anavatan Partisi Genel Başkanı'na alenen hakaret edilmesidir.
Cumhuriyet Gazetesi'den aktarılan iddiaların tamamı mesnet dışıdır. Ben Hazine Müsteşar Vekili Sayın Cüneyt Sel'den hiçbir doküman ve bilgi talep etmediğim gibi kendisinden de tarafıma hiçbir bilgi aktarılmamıştır.
Kişilik haklarıma bu derecede haksız ve haraket dolu saldırıyı yıllardır bu memlekete hizmet veren bir insan olarak hak etmediğimi düşünüyorum. Saygılarımla. Güneş Taner.’’
* * *
Sayın Taner'in açıklamaları kendisini bağlar.
Şahsımla ilgili gazetecilik ahlak normlarına ilişkin yorumunu ise bu köşeyi izleyen okurların takdirine bırakıyorum. (Z.A)
Paylaş