Akraba evliliği ve Avrupa

Zeynep ATİKKAN
Haberin Devamı

Başbakan Mesut Yılmaz önceki gün yaptığı açıklamada ‘Kohl sözünü tutmadı’ diyor. Ve sözlerini ‘eğer Türkiye’yi istemiyorlarsa bunu açıkça söylesinler' diyerek sürdürüyor.

Bu açıklama, Türkiye-Avrupa ilişkilerinin geldiği noktayı tanımlaması açısından son derece önemli.

Daha ne kadar zaman Avrupa, açıkça söyleyemediği gerekçeler üzerine politika inşaa edecek? Bu çelişkilerin altından nasıl kalkacak?

Geçtiğimiz ay içinde bazı Avrupalı aydınlarla yaptığım görüşmelerden sonra ortaya şöyle bir tablo çıkmıştı:

Türkiye-Avrupa ilişkilerinde yüksek sesle söylenmeyenler, açıkça telaffuz edilenlerden çok daha belirleyici.

Kısaca, ‘Türkiye Avrupa Konferansı’na katılsın. Türkiye-Avrupa için çok önemli' şeklindeki sözlerin ardında, ‘Türkiye hiçbir zaman Avrupa ailesinin bir parçası olamaz’ı okumak hiç de zor değil.

Sanırım, Başbakan Yılmaz'ın işaret ettiği nokta da bu.

Avrupa, Türkiye'yi reddetme gerekçelerini yüksek sesle söyleyemediği için birtakım diplomatik yollarla işi idare etmeye çalışıyor. Avrupa kimliğinin tanımına yönelik gerekçeler eğer yüksek sesle tartışılırsa Fransız İhtilali'nden bu yana Avrupa'nın savunageldiği pekçok prensip hallaç pamuğu gibi atılacak.

Avrupa'da, ‘büyük ve iddialı bir Avrupa’ isteyenlerle ‘güdük Avrupa projesi’ etrafında kümeleşenlerin mücadelesi sürüyor. Ve de güdüklük yanlıları bugün karar odaklarını etkiliyor. Günümüzün ekonomik zorlukları dikkate alınırsa güdük proje, Avrupa kamuoyu tarafından da büyük bir destek görüyor.

Adını koymaya cesaret edemiyorlar. Ama saman altından çok kültürlülüğü konuşuyor Avrupa. Bu da Avrupa'yı en çok rahatsız eden tartışmalardan birisi. Amerika ile arasındaki temel fark da burada yatıyor.

Avrupa Birliği ne oranda çok kültürlü olacak? Avrupalı'nın bilinçaltı çok kültürlülüğe nasıl uyum sağlayacak? Avrupalı kimliği nasıl tanımlanacak?

Genç kuşak Fransız sosyologlardan Michel Wieviorka, kendisiyle yaptığım bir görüşmede şöyle diyordu: ‘Avrupa kentlerine bir bakın. En Kuzey’den en Güney'e kadar, ufak tefek farklılıkların dışında büyük bir homojenlik vardır' diyor.

Avrupa bu homojenliği mi koruma peşinde? Yani, bir tür akraba evliliği mi istiyor? Kapalı devreliliğin günü kurtaran rahatlığına mı sığınma eşinde? Farklılıktan mı ürküyor?

Türkiye'nin Avrupa ile ilişkilerinin seyrini anlamak için bu tartışmaları çok yakından izlemek gerekiyor.

Avrupa, akraba evliliğinin sonuçlarına katlanmayı göze alıyorsa, bunun ne kendisine ne de dünyaya bir yararı olacağı çok açık.

Yeniliğe açık olmanın en önemli göstergesi de farklıklarla birarada yaşama becerisini gösterebilmek. O yeteneği sergileyebilmek.

Başbakan'ın ‘istemiyorlarsa açıkça söylesinler’ şeklindeki demecini bu eksene oturtup üzerinde ciddi şekilde düşünme gerekiyor.













Yazarın Tüm Yazıları