Paylaş
Şirin Tekeli, Pazartesi Gazetesi'nin ocak sayısındaki yazısında ‘‘Günümüzde kadınlar artık demokrasiyi ‘adam etme', yani kadınlaştırma mücadelesi veriyorlar’’ diyor.
Geçtiğimiz yüzyılda ‘‘kadın hakları’’ alanında kastedilen önemli mesafeden sonra kadınların yakaladığı ikinci büyük hedef bu.
Tekeli yazısında ‘‘adam etme’’ deyimini bilinçli kullanmış olmalı.
Dilimiz, bir ‘‘şeyi’’ düzeltmeyi, ‘‘adam etme’’ diye deyimleştirmiş nedense.
‘‘Adam akıllı’’ ‘‘maço’’ bir yaklaşım!
Çağdaş dünyada erkek tekelindeki çarpık ve yamuk demokrasilerin ‘‘adam olması’’ büyük çapta ‘‘kadın hüneri ve duyarlılığı gerektiriyor’’. İsterseniz buna ‘‘kadın eli’’ deyin.
Hangi köşeden tutarsanız tutun, Türkçe’ye sakallı bıyıklılarca armağan edilen ‘‘adam etme’’ cinliğine güzel bir meydan okuma galiba bu!
Denebilir ki bizim demokrasimiz ‘‘adam olana çok bile’’! O zaman kadınlaştırarak adam etmenin ne gereği var?
Hele ‘‘anamızdan doğduğumuza pişman edileceğimize’’ dair şık sözlerin sarf edildiği şu günlerde.
Kırk yıldır ‘‘analar ve bacılar’’ edebiyatıyla anaları ve bacıları sadece yoksulluk ve gözyaşına boğan ‘‘baba’’lar, beş artı beşi koparmak için gene ‘‘analarımızın’’, ‘‘analarımızın çocuklarının ve torunlarının’’ peşinde değiller mi?
Halkına değil, ‘‘Baba’’ya muhtaç demokrasinin ‘‘istikrarı’’ için Meclis'in ezici erkek çoğunluğu oylama yapacak yakında. İstikrarın ‘‘Baba’’sı için halkın Ana‘‘yasasını’’ değiştirecek. Bu arada milletvekillerinin maaş artırmaları Anayasa Mahkemesi'nin iptalinden, FP de kapatılmaktan kurtulacak!
Ve bütün bunlar erkek icazetiyle Meclis'e girmiş birkaç kadın milletvekilinin ‘‘adam edilmiş’’ istikrar düzenine yaptıkları şefkatli katkılarla gerçekleşecek.
Hayırlı uğurlu olsun!
‘‘Adam olmuş’’ demokrasilerde böyle üçüncü dünyalı kaypak oyunlara yer yoktur.
O demokrasilerde ‘‘baba’’lara, anaların doğurduğu çocukları doğduğuna pişman etme yetkisi verilmez.
Babaların ‘‘pişman etme’’ yetkisini kullanmaya kalktıkları bir siyasi kültürde zaten demokrasiden söz edilebilir mi?
Sanmıyorum.
* * *
Demokrasiyi kadınların ‘‘adam edeceği’’ 21. yüzyıla gelince, ‘‘adam olmuş’’ demokrasiler kadın meselesini fazla abartmadan yüzyılın yeni siyasi kurgusuna yerleştirdiler.
Kadınlar mı bu demokrasileri adam etti, yoksa bu demokrasilerin ‘‘adam olma’’ potansiyeli vardı da kadınlar doğal olarak mı yerlerini aldılar?
İkisi de doğru galiba.
Bunun en iyi örneği Kuzey Avrupa ülkelerinde.
Finliler geçenlerde hiç şamata etmeden bir kadını cumhurbaşkanlığına seçtiler. İsveç Parlamentosu'nun yüzde 42.7'sini kadın milletvekilleri oluşturuyor. İsveç hükümetinde ise kadın bakan sayısı erkeklerden fazla. Yani ‘‘adam olmuş’’ İsveç demokrasisini kadınlar yönetiyor.
Norveç'in Avrupa Birliği'ne girmesi ve acilen Avrupa savunma projesine katılması için Norveçli kadınlar kampanya başlattılar.
Bilindiği gibi Tony Blair, İşçi Partisi'nin yenilenme stratejisini büyük çapta kadın eksenine oturttu.
Fransız Parlamentosu, 1999'da ‘‘Anayasayı’’ değiştirerek (bu noktaya bilhassa dikkatinizi çekerim) seçimle gelenin yönetim görevlerinde ‘‘eşitlik’’ (50-50) ilkesini uygulamayı kararlaştırdı. Böylece Fransız İhtilali'nin bir kararnameyle kadınları eve mahkûm eden geri zihniyeti ve bunun daha sonra yapılan bütün reformlara rağmen kaybolmayan izleri büyük darbe yedi.
21. yüzyılın duyarlılıkları bunlar.
Kadınlar süper performanslarla değil, günlük hayatın içinden fışkıran doğallıklarıyla siyasette ve kamu hayatında yer alıyorlar.
Ve de demokrasileri ‘‘adam ediyorlar’’.
8 Mart'ta kutlanacak Dünya Kadınlar Günü bana bunları düşündürttü!
Paylaş