Zaman yolculuğu yapmak açısından bereketli bir haftadaymışım anlaşılan.
İlk zaman yolculuğumu geçen yazımda da yazdığım gibi Tokyo-Atlanta arası uçuşunda yaptım. Saat farkından dolayı Tokyo’da 16:30’da bindiğim uçaktan Atlanta’da aynı gün 14:30’da indim.
İkinci zaman yolculuğunu ise Orlando’da, Universal Studios’un eğlence parkında yaşadım. Ve bu eğlenceli zaman yolculuğu, hayatımda yaşadığım en etkileyici gösterilerden biriydi...
Masal ve eğlence dünyası Orlando’ya en son altı yıl önce gitmiştim. Walt Disney World’ün içinde bir otelde kalmıştım ve vaktim biraz daha müsait olduğundan dev eğlence parklarından üçünü gezme fırsatı bulmuştum. Özellikle Epcot’a bayılmıştım. Üç yaşından önce ziyaret eden her çocuğun zeka katsayısında beş, on puanlık bir artış yapabilecek kadar uyaranlarla dolu bu parkın, Türk çocuklarından çok uzak olmasına hayıflanmıştım.
Bu kez Universal Studios kompleksinin içinde bir otelde kaldım ve vaktim de çok dardı. Sadece bir öğleden sonram boştu. Onu da Universal Studios Eğlence Parkı’nda geçirdim. Park içindeki etkinliklerden yarısından azına katılabildim.
Metroda depreme yakalandık
San Fransisko’da bir depremin canlandırıldığı gösteri gerçek gibiydi. Depreme aslına uygun olarak kurulmuş metro istasyonunda, metro treninin içinde yakalandık. Sarsıntı inanılmaz derecede gerçekçiydi. Duvarlar döküldü, tepemizdeki tavan yıkıldı, istasyonun üzerinden geçen yol istasyonun içine çöktü ve yoldan geçen patlayıcı madde yüklü tanker üzerimize yuvarlandı. Raylar yuvalarından kurtuldu, yılan gibi kıvrıldı, karşı yönden gelen bir tren raydan çıkıp üzerimize fırladı. Okyanus suları istasyon merdivenlerinden sel olup hücum etti.
Jaws’ta, filmdeki dev köpekbalığı bindiğimiz bota saldırdı. Men in Black’te altışar kişilik araçlarla içinde gezdiğimiz fütüristik tünellerde, elimizdeki ışın tabancalarıyla uzaylı avladık, vurduğumuz her yaratıktan puan kazandık. Twister’da dev bir hortumun gücünü birkaç metre yakınından hissettik, rüzgarını yüzümüzde hissettik. ET macerasında beklemekten sıkılıp kuyruğundan çıktık.
Terminator’da üç boyutlu film teknolojisinin yakaladığı gerçekliğe şahit olduk. Bu teknoloji ile filmin tam anlamıyla içine girdik, üzerimize doğru gelen uçan robotlardan film olduğunu bilmemize rağmen kafalarımızı eğerek kaçınmaya çalıştık.
Hepsi iyiydi, güzeldi, hatta muhteşemdi de Back to the Future (Geleceğe Dönüş) uçuşu sanki gerçekten gelecekten günümüze gelmiş bir şovmuşçasına olağanüstünün üstünün üstüydü.
Dinazorun midesine indik
Dört duvarı, tabanı ve tavanı sinema perdesiyle kaplı yedi katlı, on apartman büyüklüğünde bir binanın tüm iç hacminin dev bir sinema salonuna dönüştürüldüğünü hayal edin. Ve siz bu dev mağaranın içine, zaman yolculuğuna çıkan bir otomobille yedinci kattan dalıyor, uçuyor, uçuyor, zaman içinde dolaşıyorsunuz.
Kah buz çağında nefes kesen bir manzaranın içinde uçuyor, kah tarih öncesi çağlara gidip dinozorların etrafında geziyor, hatta otomobilinizi yutmasıyla bir dinozorun midesine inip, dışarı fırlatılıyorsunuz.
Anlatılacak gibi değil. Biri bu gösteriyi Türkiye’de kursa keşke...
Cola Turka Vadisi’ne Ülker’den açıklama
Açıklama hakkını olur olmaz kullanmaya çalışmak moda oldu. Ülker geçenlerde yayınlanan "Cola Turka Vadisi" başlıklı yazım üzerine bir açıklama göndermiş.
Diyorlar ki, "Öncesinde bir film eleştirisi olarak algılanırken, giderek sayın yazarın siyasi görüşleri çerçevesinde kuşkusuz tartışma konumuz olmayan görüşleri yanında, alakamız olmayan bir filmle alakalandırılmaya çalışılarak ’Cola Turka’ markasını hatalı değerlendirmelere yol açmaktadır".
Yazımın konusu bir film eleştirisi değil, milliyetçi duyguları satışa dönüştürme amacıyla kullanmaya çalışma trendini, gündemdeki bir film ve bu trendin ilk örneği bir reklam filmden yola çıkarak eleştirmekti. Dolayısıyla Cola Turka’nın reklam filmi, yazının konusuyla yazının başlığından itibaren bire bir ilgiliydi.
"Cola Turka bir ezilmişliğin değil, bir güvenin eseridir", diyorlar. Olabilir. Benim de itirazım bir ezikliğin eseriymiş gibi takdim ettiğini düşündüğüm reklama zaten.
Açıklamaya göre "Her reklam stratejisi elbette ki eleştirilebilir"miş. "Ancak", diyorlar, "Cola Turka reklamlarının genelde aldığı eleştirilerin parlak, müsbet ve etkileyici olduğunu ve uzun süre konuşulduğunu değerli yazarın da hatırlayacağını düşünüyoruz".
Ben de Ertuğrul Özkök’ün 15 Temmuz 2003 tarihli "Bu pozitif değil kaba milliyetçiliktir" başlıklı yazısı dahil basında yayınlanmış sayısız eleştiriyi hatırlatmak isterim.