Türkiye’nin de yıldız şefe ihtiyacı var

Avusturya asıllı ABD’li ünlü şef Wolfgang Puck’ın Las Vegas MGM Otel’deki kendi imzasını taşıyan restoranında yemek yerken aklıma takıldı: Neden bizim de bir Wolfgang Puck’ımız yok?

Wolfgang Puck’ın en büyük özelliği dünyanın dört bir yanına dağılmış yüzlerce restorana imzasını atmış olması. Öyle ki sadece Las Vegas’ta bile, ününü borçlu olduğu ilk restoranı Spago’nun şubesi de dahil olmak üzere 10’dan fazla restoranı var. Geçen ocak ayında, bir yıldan önce rezervasyon yapmanın olanaksız olduğu efsanevi Rao’s New York’un, Las Vegas’ta yeni açılan şubesine gitmiştim.

Penis yazarlığından penis yönetmenliğine terfi eden bir gazeteci arkadaş kıskanmış, tavsiyede bulunmuş. New York’a gitmeye de zahmet etmemeliymişim artık. Las Vegas’taki Manhattan maketi şeklinde inşa edilen NY NY oteline gitmem yetermiş.

Tıpkı "penis yazarı" gibi kendi kendine "NY uzmanı" etiketi yapıştıran bu arkadaş, onca yıl bulunmasına rağmen yaşamadığından ABD’yi tanımaz.

Şimdi bu arkadaş çıkar Las Vegas’taki Spago’nun da, Spago’dan sayılmayacağını filan söyler. ABD’nin sadece tek bir ruhu varsa o da standartlaşmadır oysa. ABD’nin hangi şehrine giderseniz gidin yabancılık çekmemeniz için tek bir şehrine aşina olmanız yeter.

Alışveriş merkezleri, eczaneler, giyim mağazaları, hatta pisuarlar bile aynıdır. Tabii restoranlar da...

Wolfgang Puck’ı tanımak için de, Las Vegas’taki başta Spago olmak üzere restoranlarına gitmeniz yeter. Wolfgang Puck, "ünlü şef mutfakları"nı zincirleştirme akımının kurucusu ve ilahıdır.

Los Angeles’ta Spago ile temelini attığı imparatorluğunu, sürekli yeni yeni restoranlar açarak ABD’nin dört bir yanına yaymayı başarmış ve diğer ünlü şeflere de ilham vermiştir.

Yeme-içme kültürünün yaygınlaşması, halka inebilmesi için Türkiye’de bizim de kendi Wolfgang Puck’ımıza ihtiyacımız var.

Türkiye’nin Wolfgang Puck’ı olsa kim olurdu diye düşündüğümde aklıma ilk gelen isim Mehmet Gürs. Mikla’yla kazandığı haklı ününü yeni yeni restoranlar açarak genişletmeye çalışmasıyla Puck’ı andıran ve belki ondan ilham da alan bir karakteri var.

Hatta kaliteli "fast food"un Türkiye’deki başarılı öncüsü Num Num’ıyla, Puck’a iyice yaklaşan bir isim Gürs. Ne yazık ki Mikla’daki başarısını açtığı diğer kaliteli restoranlarda tekrarlayamıyor.

Örneğin Ortaköy’de açtığı Erguvan tam bir fiyaskoydu.

Balık ve etin en iyisini aynı çatı altında buluşturma iddiasıyla açtığı Erguvan’da eti istediğim kıvamda pişirtmeyi asla beceremedim.

Üç yıl önce Cincinnati’de tesadüfen bulduğum ve dünyanın en iyi kebaplarını yediğim Cafe İstanbul’un sahibiyle yaptığım sohbette, bizim neden bir Wolfgang Puck çıkaramadığımızın cevabını da bulmuştum galiba.

İlki Columbus, Ohio’da açılan ve Cincinnati’deki ikinci şubesiyle ünlenen, haftanın her günü müşteriyle dolup taşan Cafe İstanbul’u neden zincir haline getirip, tüm ABD’ye yaymadığını sorduğumda, "Başında durmadıkça olmuyor" cevabını almıştım.

Bizim kendi Wolfgang Puck’ımızı çıkaramamızın nedeni de bu galiba. Şeflerin elinde standartlaşmayı sağlayacak altyapı ve malzeme yok. Başarılı olabilmeleri için illa işin başında olmaları gerekiyor.

Not: Şimdi, merak edip araştırınca buldum. İstanbul Cafe üçüncü şubesini Dayton, Ohio’da yeni açmış. Hadi hayırlısı...

Tesettür otelleri demokratlık değil

Hıncal Uluç, tesettürsüz müşterilerin kabul edilmediği otellerin açılmasını doğal bulan ve bir hak olarak gören Emre Aköz için Türkiye’nin önde gelen demokratlarındandır demiş.

Faşizmin adı demokratlık oldu Türkiye’de. Uluç da bu zihniyeti eleştiriyor zaten.

Bir insanı kıyafeti nedeniyle, kıyafet tarzını bir saldırganlık aracı olarak kullanmadığı sürece müşteri olarak kabul etmemek faşistliktir.

Geçen gün bir davette karşılaştığım sigara içen dostum, "Yeter artık estirdiğin şu sigara terörü" diye sitemde bulundu.

Faşistliğin adının demokratlık olduğu Türkiye’de sigara içerek başkalarının sağlığına alenen saldırmak terör olmuyor da, bu saldırıya karşı savunma yapmak terör oluyor.

Demokratlık, kapalı yerlerde sigara içmeyi tamamen yasaklamayı, böylece sigara içmeyenleri sigara içenlerin saldırısından korumayı gerektirir.

Aynı şekilde demokratlık, herhangi bir müşterinin kişisel tercihleri nedeniyle reddedilerek mağdur edilmesini önlemeyi de gerektirir.

Bir otelin, bir restoranın, bir taksinin müşterisini tesettürlü diye reddetmeye hakkı olmadığı gibi tesettürsüz diye redettmeye de hakkı olamaz.
Yazarın Tüm Yazıları