Türk şarabı ve zeytinyağı hemen hemen aynı zamanlarda atağa kalktı.
Her ikisi de fena sayılmayacak bir yol aldı ama Türk zeytinyağı, fahiş vergi saldırısına rağmen kalitesini sayılı örnekle de olsa dünya kalitesine sıçratan Türk şarabı kadar büyük bir sıçrama yapamadı.
Bundan çok değil 5, 10 yıl önce Türkiye’de kendi şarabımız, kendi zeytinyağımız hakkında aşırı iyimser bir önyargı vardı. Türk şarabının, Türk zeytinyağının çok iyi olduğuna inanır, dünya pazarlarında yer bulamamasının nedenini pazarlama eksikliğine bağlardık.
Türk şarabı hakkındaki bu aşırı iyimser yargı zamanla törpülendi. Türk şarabı çok büyük atılımlar yapmasına, özellikle sofralık kalitede çoğu yabancı rakibini geride bırakmasına rağmen, bu kez tersine, hak ettiğinden kötümser bir önyargı oluştu Türk şarabı hakkında.
Aynı zaman zarfında kalitesini yine yükselten ancak yaptığı aşama açısından şarabın çok gerisinde kalan Türk zeytinyağı içinse zaten fazla iyimser olan yargı iyice aşırı seviyelere vardı.
Tüketici de Türk zeytinyağı aslında İtalyan zeytinyağından bile iyiymiş de, İtalyanlar bizim zeytinyağımızı üç kuruşa kapatıp kendi isimleriyle etiketleyip yüksek fiyatlardan satıyorlarmış da, biz aslında pazarlamayı bilsek İtalyan’ları fersah fersah sollarmışız da gibi dayanaksız bir inanca kapıldı.
Zeytinyağının dünyanın önde gelen uzmanlarından biri geçtiğimiz gün Türkiye’deydi. Michelin yıldızlı ünlü şef Martin Dalsass, İstanbul Mövenpick Otel’de verilen üç önemli yemek davetinin misafir şefliğini yaptı.
Dalsass’ın özelliği, zeytinyağı konusunda dünyanın önde gelen otoritelerinden biri olması ve Michelin yıldızlı mutfağında zeytinyağına özel bir önem vermesi.
Dünyanın önde gelen zeytinyağı yarışmalarında jüri başkanlığı da yapan Dalsass’la, Mövenpick Otel’de verilen yemek davetinde tanıştım. Hoş bir sohbetin ardından, ertesi gün özel bir zeytinyağı tadımı yapmak üzere mutfağına davet etti. Dalsass, Türkiye’ye ve Türk zeytinyağlarına yabancı değil. Türk zeytinyağındaki gelişimi yıllar içinde izlemiş bir isim.
Bu son ziyaretinde Türk zeytinyağlarında çok olumlu bir gelişme izlediğini söyledi. Ancak hálá çok iyi bir zeytinyağına sahip olmadığımızı da ekledi.
Mutfağında 12 farklı seçme zeytinyağı bulunduran Dalssas, bu çok özel zeytinyağlarından dördünü yanında getirmişti. Tadım sırasında bunlarla birlikte üç de Türk zeytinyağı tattık. Üç Türk zeytinyağından birincisi sıradan bir örnekti. Diğer ikisi ise Dalsass’ın tadıp beğendiği
Türk zeytinyağlarındandı.
Dalsass bu iyi bulduğu iki örneğin de yeterince iyi olmadığını söyledi. Temiz ve kaliteliymişler ama karakterleri yokmuş.
Diğer İtalyan örnekleri tadınca neyi kastettiği açıkça belli oldu. Birincisi bariz bir şekilde muz aromasına sahipti. Dalsass bunu tatlılarda kullanıyormuş.
İkinci örnek Sicilya’dandı ve yeşil domates kokuyordu. Tahmin edebileceğiniz gibi salatalara uygun. Toskana’dan olan üçüncü örnek ise enginar aroması taşıyordu. Özellikle makarna ve kuzu etiyle kullanıyormuş.
Bizim iyi örnekler ise Dalsass’ın da üzerini çizdiği gibi temiz örneklerdi ama karakterleri yoktu. Zeytinyağının hızlı bayatlamasına yol açan şeffaf cam şişelerde ambalajlanmış olmaları da cabası...
Saf Hayal Kahvesi
Yaşam kalitesini artırmaya yönelik ürün ve hizmetler sunan LifeCo’yu dinlemek üzere Ersin Pamuksüzer’le Akatlar Spor Kompleksi’nde buluştuk.
Ersin Pamuksüzer, LifeCo’yu ve yaşam felsefesini öylesine bir tutkuyla anlatıyor ki, etkilenmemek imkansız. Bu yaşam felsefesini buraya sığdırmam mümkün değil. Şahsi izlenimime göre felsefenin anahtar düşüncesi tüm sindirim sistemimizin vücudumuzun içi değil, dışı olması.
Ağızdan yemek borusuna, mideden bağırsaklara kadar sindirim sistemimizin iç çeperi de, tıpkı derimiz gibi vücudumuzun dış dünyayla temas ettiği yerler. Dış dünyadan gelen her türlü iyi ve kötü etki vücudumuza buralardan giriyor. Derimiz, saçımız gibi, sindirim sistemimizin iç yüzeyinin de temizliği ve sağlığı çok önemli.
Saf restoran Pamuksüzer’in bu felsefesinin uzantısı bir mekan. İlk Saf, Tünel’de açılmıştı. Şimdi bir şubesi de Akatlar Spor Kompleksi içindeki Hayal Kahvesi’nde açıldı.
Gitmişken denedim tabii ki. Saf mutfağı tamamen çiğ besinlerden oluşuyor. Yemeklerin tümü alışageldiğimiz yemeklerden esinlenerek uyarlanmış, klasik malzemeler yerine çiğ ve sağlıklı malzemeler kullanılarak yeni baştan yaratılmış.
Örneğin denediğim Maki Suşi tek kelimeyle enfesti. Çiğ balık yerine çiğ sebze, pirinç yerine pirinç büyüklüğünde kıyılmış karnıbahar kullanılarak yapılmış. Makarna ise, linguine gibi doğranmış kabaktan yapılmıştı ve o da çok lezizdi.
Sağlıklı ama bir o kadar da leziz bir yemek alternatifi arıyorsanız Hayal Kahvesi Saf’ı mutlaka denemenizi öneririm.