Türk futbolunu sponsorlu tiyatro seyircisi kurtarır
Paylaş
LinkedinFlipboardLinki KopyalaYazı Tipi
Önce Sezar’ın hakkı Sezar’a. Ersun Yanal haklı.
Dünya üçüncüsü bir takım devralmadı. Dünya üçüncüsü olan takım farklı bir kuşağın son temsilcilerinden oluşuyordu. Ama o kuşak artık geride kaldı.
Geçen haftaki yazımda, bu konuya farklı bir vesileyle değinmiştim. Amatör ruhun çok gerilerde kaldığını, kitleleri uyuşturmak için kullanıldığı son 25-30 yıllık dönemin de geride kaldığını yazmış, futbolun artık bir endüstri olduğunu vurgulamıştım.
Avrupa futbolu bu endüstrileşmeye bizden çok daha önce başladı ve tamamladı. Dünya üçüncüsü olduğumuzda, bir önceki kuşağın son güçlü temsilcileri olan takımımız, Avrupa futbolunun endüstrileşmiş kuşağının yeniyetme temsilcileriyle karşılaşıyordu. Bu başarımızın büyük bir nedeni de budur.
Türk futbolunu uluslarası arenada daha iyi yerlere taşımak istiyorsak, endüstrileşme çağına ayak uydurmak zorundayız. Bu iş artık düşük kültür ve gelir seviyesindekileri çeken tribünlerle olmaz.
Başarısızlığın sorumluluğu seyircilere atılmak isteniyor. Sponsorların getirdikleri taraftarlar yeterince tezahürat yapamamışlar da, maçı tiyatro izler gibi seyretmişler.
Eğer gerçek futbol izleyicisi gelseymiş maça, çok daha etkili tezahürat yaparlarmış.
Kısmen doğru bir eleştiri. Neden sonuç ilişkisi doğru kurulmuş olmasına rağmen önerilen alternatif de Türk futbolunu kurtaracak bir çözüm sunmuyor.
Ercan Saatçi’nin doğru bir tespiti vardı pazartesi günkü Hürriyet’te. Birbirine alışık olmayan milli takım taraftarı, takım taraftarına göre organize olmakta güçlük çekiyor, diyordu.
Milli maçlarda tribünleri ister sponsor davetlileri, ister hasbelkader bir araya gelmiş farklı takımların taraftarları doldursun, sorun organize ve bilinçli tezahürat yapamamakta.
Çözüm sponsorları tribünlerden kovmakta değil; sponsorların bundan böyle işin bu yönüne dikkat etmeleri, bu konuda çalışmalar yapmalarında.
Örneğin Efes Pilsen’in Okay Temiz perküsyon grubunu maça getirme girişimi doğru bir adımdı. Ama sponsorlara bundan sonra düşecek asıl önemli görev, tribün seyircisini doğru yönlendirebilecek amigoların eğitilmesinde düşüyor. Sponsorlar ve milli takım sorumluları bir araya gelip, vakit geçirmeden üniversitelerin sosyal psikoloji bölümlerinden de destek alarak amigo eğitim programları başlatması doğru bir adım olacaktır.
Ne o? Yoksa siz ister ‘sosyetik’, ister ‘lumpen’ olsun Türk futbol seyircisinin doğru düzgün tezahürat yapmayı bildiğini iddia edengillerden misiniz?
Anadolu Ateşi ABD turnesinde
Anadolu Ateşi nihayet New York yolunda... Taa yıllar önce yola Sultan’s of the Dance olarak koyulduklarında, gösterilerinin Broadway’de sergilenmek üzere özel olarak tasarlandığı iddiasında bulunmuşlardı.
Bu iddialarıyla o dönem birlikte oldukları Mydonose çadırına binlerce seyirci çekmişlerdi. Bizim köyde adettendir, birileri büyük iddialarda bulunarak basında boy gösterir, sonra iddiaları gerçekleşmeyince medyadan hesap soran çıkmaz.
Biraz hafiften tiye alarak bu hesabı sormak amacıyla; biraz da gerçekten uygun olduklarını düşündüğüm için, seneye Örovizyon’da bizi Anadolu Ateşi temsil etsin diye yazmıştım.
Yazımın yayınlandığı gün Anadolu Ateşi’nin Genel Sanat Yönetmeni Mustafa Erdoğan aradı ve müjdeyi verdi. Radio City Entertainment Productions ile beş gösterilik bir ABD turnesi için anlaşma imzalamışlar. Turne Philadelphia, Boston, Washington şehri, Şikago ve New York gösterilerinden oluşuyor. 13-23 Ekim 2005’te gerçekleşecek turnenin New York durağı, Broadway’de olmasa da şehrin ünlü konser ve spor salonu Madison Square Garden’da 15 Ekim’de sahnelenecek. Turnenin asıl amacı ise Las Vegas’ta kalıcı bir şova başlamak. Las Vegas’ta büyük otellerden birinde böyle kalıcı bir şova başlayabilirlerse gerçekten büyük bir başarı elde etmiş olacaklar. Ama ilk adım olan bu ABD turnesi bile önemli bir başarı.
ABD, Avrupa’ya ya da başka bir ülkeye benzemez. Burada böylesi bir turneye çıkabilmek, büyük bir başarının habercisi olabilir.