Trafik polisindeki yozlaşmayı düzeltmek valiliklerin gücünü aştı.
İftardan bir saat öncesinden itibaren ortalıkta tek bir polise rastlamanın olanağı kalmadı.
Sokakta olduğu zaman da süs görevi görmekten başka bir işe yaramıyorlar, o ayrı...
Geçen hafta cuma günü Onpunto.com’da bir haber vardı (tinyurl.com/t4sbo). Kilitlenen trafiğin nedenini öğrenip haber yapmak için Polis İmdat 155’i aramışlar.
Polis İmdat 155, iftar saati geçinceye kadar cevap vermemiş. Artık o sırada kaç kişi cinayete kurban gitmiş, kaç kişi soyulmuş, kaç kişi darp edilmiştir bilemeyeceğim.
155’deki bu rezaleti çözmek için Vali Güler’den medet ummak isterdim ama umamıyorum.
Bir keresinde trafik polisinin keyfi uygulamasını fotoğraflarla da belgeleyerek yazmıştım ama Vali Güler’den cevap allamamıştım (tinyurl.com/y4dy76 ve tinyurl.com/yx6ehq).
Öte yandan bu yıl okullar açıldığında trafiğin kilitlenmesi bekleniyordu.
O hafta geçtiğim pek çok kavşakta belediye görevlisi trafik düzenleyicileriyle karşılaştım. Kavşakları o kadar iyi idare ediyorlardı ki, trafik kilitlenmek şöyle dursun her zamankinden daha iyi akıyordu.
Geçen gün gazetelerde haberi vardı. Başkan Kadir Topbaş, İstanbul’un trafiğine talip olduklarını söylüyordu.
Haklı bir talep olduğunu, okulların açıldığı haftada kanıtladılar.
İstanbul trafiğinin önemli nedenlerinden biri de otopark sorunu. Yeterli otopark olmadığı için sokaklar ve kavşaklar park etmiş araçların işgali altında.
Yönetmeliklere göre İstanbul’da otoparksız inşa edilen yeni binaların belediyeye otopark katkı harcı vermesi şart. Belediyelerin de topladıkları bu paralarla, ortak kullanıma açık otoparklar inşa etmesi gerekiyor.
Ancak belediyelerin çoğu bu paraları herhalde başka işler için kullanıyorlar ki, hiçbir semtte yeterli otopark yok, yenileri de inşa edilmiyor.
Vali Güler’in dürüstlüğü otopark yapımı için toplanan harçların amacına uygun şekilde kullanılmasının güvencesi olacaktır.
Tüm bunlar trafik denetleme işinin valilikten belediyeye, otopark ve altyapı inşa işininse belediyeden valiliğe devredilmesi gerektiğinin göstergesi.
Trafiğin çözümü yolundaki en akıllıca adım, böylece atılmış olur.
Nobel’i küçümseme küçüklüğü
Gazete yazarlığını asıl işlerine ek olarak yapanların, uzmanlık alanlarının dışına çıkmaya kalkıştıklarında duvara toslamaları kaçınılmaz.
Sabah’ta "iletişim" yazıları yazmaya başlayan akademisyen Nuran Yıldız’ın "Nobel" konusunda ahkam kesmeye kalkması da benzer bir kazayla sonuçlanmış.
Yıldız modaya uyup Orhan Pamuk’a edebiyat eleştirisi yapanlar kervanına katılmak istemiş. Uzmanlık alanı edebiyat olmadığı için edebiyat eleştirisine bir de iletişim kulpu takma ihtiyacı hissetmiş.
"Nobel’in kendisi bir halkla ilişkiler faaliyeti", demiş. Bu doğru, tamam.
Yetmemiş, devam etmiş. Küçümsemesini pekiştirmeye çalışmış.
"Nitrogliserinden patlayıcı madde yapan Mr. Nobel’in ölümünden sonra iyi hatırlanma faaliyeti. Dolayısıyla temelinde tahrip etme icadı var", deyip Alfred Nobel’in icadını aşağılamaya kalkışmış.
Dinamiti, tahrip etme icadı olarak değerlendirmek sığın da sığı bir düşünce.
Dinamit medeniyetin gelişmesine çok önemli katkıları olan bir icat.
En ufak bir sarsıntıda patlayan nitrogliserinin yol açtığı ölümlerin önünü kesmiş.
Madencilik, inşaat, yol yapımı gibi birçok alanda kullanılmış, hálá da kullanılıyor.
Medeniyetin inşasında çok büyük rolü olan dinamiti, tahrip etme icadı olarak nitelemek sığ bir düşünce. Hele bu sığ nitelemeyi, edebi değerini dünya çapında tescil ettirmiş bir Türk yazarını küçümseme ihtirasına alet etmek...
Ayıp oluyor...
İlhan Mansız’ın basındaki ikizleri
Akşam yazarı Oray Eğin geçenlerde Orhan Pamuk’la ilgili bir anekdot yazdı.
Anektodun baş kahramanını, Orhan Pamuk’un eserlerinin edebi değerini eleştirmeye kalkışan gazete yazarlarına benzettim.
Anekdot şöyle; "Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal bir gün Polat Renaissance Otel’de buluşurlar. O sırada Milli Takım da aynı otelde kamp yapmaktadır. Asansörde İlhan Mansız’la karşılaşırlar ve ayaküstü sohbet ederler, ancak Mansız iki büyük romancıyı, Kemal ve Pamuk’u, biri yaşlı, biri de uzun boylu iki hayranı zanneder!"
Orhan Pamuk’un aydın olup olmadığını ya da aydın duruşu sergileyip sergilemediğini tartışmaya ben de varım.
Ancak Nobel almış bir yazarın edebi kabiliyetlerini, tek bir kitabını dahi okumadan eleştirmeye kalkanların düştüğü durum İlhan Mansız’ınkinden hiç farklı değil.