Cem Karaca gibi bir değer varken Firdevs ve Bayhan ile uğraşılıyor, böyle güzel insanlar ise ancak ölümleriyle gündeme geliyor, demiş genç rock’çı Kıraç. Hiç hayıflanmasın, böylesi aslında daha iyi.
Tüketim konusunda gelişmiş dünya ekonomilerini yakalayamamış olmanın acısını popüler kültür tüketiminden alır gibiyiz. Önümüze sürülen her şeye Agop'un kazı gibi saldırıp, çekirge sürüsü hızıyla sömürüp, büyük bir maymun iştahıyla bir kenara atmakta üstümüze yok. Bugün popüler olan, herkesin konuştuğu bir dizi, bir TV programı, bir icracı ertesi gün sırra kadem basabiliyor.
Hani Dadı, hani Çocuklar Duymasın? Hani bir de Mirkelam diye bir çocuk vardı. Bir gece ansızın koşarak hayatımıza girmişti. Nerde şimdi bilen var mı?
Hal böyle olunca aman diyorum Allah korumuş, Cem Karaca iyi ki öyle aşırı popüler olmamış. Maazallah değerinin yarısının gerektirdiği kadar popüler olmuş olsa, ölümünden çok önce mezara gömmüş olurduk.
Ama toplumumuzun kadirbilmezliğini görmezlikten gelecek de değilim. Yani diyorum şunun bir ortasını bulsak. Yaşantımıza renk, hayatımıza değer katan değerli, renkli, yenilikçi insanları ölmeden önce de yeterince onurlandırmanın yollarını bulsak.
Mesela diyorum; Nejat Uygur, Ara Güler, Betül Mardin, Erol Büyükburç, Ferhan Şensoy, Bedri Baykam, Ali Poyrazoğlu, Halit Kıvanç, Kenan Işık, Sezen Cumhur Önal, Attila İlhan, Edip Akbayram, Erkin Koray, Cahit Berkay, Emre Kongar, Erol Günaydın, İsmet Ay, Münir Özkul, Çetin Altan, Okay Temiz gibi aklıma bir çırpıda gelen ama sayıları aslında çok daha kalabalık olan kuyruksuz yıldızların onuruna takvim yaprakları atasak. Her takvim yaprağında bir gerçek yıldızı onurlandırsak. Ya da sevdiğimiz yıldızları övmek için illa bir vesile aramasak. Faça bozan racon
Sabah'ın bitirim çocuğu Savaş Ay, Cem Karaca'nın ölümünün ardından Edip Akbayram'ı hedef aldı. Edip Akbayram ile Cem Karaca arasındaki şahsi kırgınlığı, Cem Karaca'nın eşi İlkim Karaca'nın anlattıklarına dayanarak, tek taraflı bir şekilde gündeme taşımaya kalkıştı. En garibi de yazısını, gazeteci olan sanki kendisi değilmiş, okurlarıymış gibi şu cümlelerle bitirmiş olmasıydı: ''Edip Akbayram böyle şeyler yapmaz diyenler olur. O zaman açıp sorun kendisine. Yanıtı kendisinden alın. Edip Bey yaşıyor ne de olsa.''
Gazeteci olan sen değil misin, sorsana. Bak geçen hafta yazı yazarken babana, pardon bakana bile güvenmemen gerektiği ortaya çıktı. Sen kalkmış ölen bir sanatçının acılı eşinin, kimbilir hangi psikoloji içinde sarf ettiği sözlerle bir başka değerli sanatçıyı karalamaya kalkıyorsun. Gazetecilik etiği bir yana, en başta raconcu imajına yakışmamış.
Değişen medya
Basılı medya, televizyonun etkisiyle yaşadığı değişimin bir benzerini şimdi de İnternet'in etkisiyle yaşıyor. Yeri geldikçe bu değişimin Türk basılı medyasına olan yansımalarına değinmeye çalışıyorum.
İşte bu yazılardan birinde, habere katma değer yüklemenin yakın gelecekte ancak yorumla mümkün olabileceğini söylemiştim. ''Haberde tarafsızlık, giderek uygulanması olanaksız bir ilke haline geliyor. Tarafsızlık ilkesinin yerini, adil taraflılık ve yorumda çıkar gütmemek ilkesi alacak gibi gözüküyor'' demiştim.
Yakın geleceğin medyasında tek tarafın görüşüyle yetinerek, adil olmayan taraflılık yapan yazarlara yer olmayacak. Çıkar gütmeyen, zekice yorumlarla, akıcı bir üslupla yazılmış taraflı ama fanatik olmayan yazılar ön plana çıkacak. Siyaset üzerine paragraflarca ahkam kesen yazılar yok olacak. Türk basılı medyasında bu değişim başladı. Hürriyet'in yazar yelpazesindeki yeni imzalara ve eski imzaların tarzlarındaki değişime bakmak yeterli. Yeni imzaların güzel bir örneği Kanat Atkaya. Eski ustaların tarzlarında yaşanan olumlu değişimin en iyi örneği ise Enis Berberoğlu. Açın bakın bugünkü yazısını, ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız. İnternet'in çok güçlü etkisiyle değişen medyada daha çok şey değişecek.
Yeter bu sigara ilkelliği
Geçen hafta, hazır Başbakan'ın ABD ziyaretine giden Türk heyetinden uçakta sigara içecek kadar bencil ve saygısız insanlar çıkmışken, yazayım demiştim. Sayfaya koca bir ilan geldi, üç sütun dar alana sıkıştım, yer kalmadı. Ama sigara içenlerin, bu ilkel bağımlılıklarıyla yalnızca kendilerine değil etraflarındakilere de verdiği zararı aslında her gün yazmak lazım.
Sigara ilkelliği ile savaşı biz daha baştan kaybetmiş durumdayız. Sigarayı göstermelik birkaç yerde yasaklamakla bu savaşın kazanılmasına imkan yok.
Geçen hafta Hıncal Uluç da yazdı. Çok uzağa gitmeye gerek yok, biz bu savaşı gazete binalarında bile kazanabilmiş değiliz. Gazete binalarında fosur fosur sigara içilirken, kim anlatacak halka sigaranın zararını, toplu yerlerde sigara içmenin, başkalarına bilerek hastalık bulaştırmaktan farkı olmadığını.
Kusuruma bakmasınlar ama bu ilkelliğin önüne geçilememesinin baş sorumluları da genel yayın yönetmenleri ve gazete patronları. Gazetelerinde ulu orta, kimseden çekinmeden fosur fosur sigara içiliyorsa, bunda onların da ihmali var.
Bir başka suçlu ise devlet. Sigarayla savaşa yönelik göstermelik bir, iki yasak dışında hiçbir girişimi yok. Uçaklarda sigara içmek yasakmış. Palavra. Uçakta sigara içen birine verilebilecek hiçbir ceza yok. Ama ABD'li bir havayolu şirketinin uçağında içmeye kalkın bakalım. Federal suç işlemiş olursunuz.
Türkiye'de tüm işyerleri de dahil, toplu kullanıma açık her mekanda sigara içmeyi yasaklayan ve ağır cezalar getiren bir yasaya çok acil ihtiyaç var. Böyle bir yasa çıkmadıkça, etrafına ölüm saçan katillerden oluşan bir toplum olarak kalmaya mahkumuz.
Kendisi de puro içen Fatih Altaylı'nın, ABD'deki otellerin alarmını Türk heyetinin içtiği sigaraların çaldırmadığını yazması nafile. ''Türk gibi sigara içmek'', yabancı dillere giren bir deyim oldu çoktan... sigara.gen.tr
Vizontele Tuugut 'R'siz...
Koç Net'in düzenlediği özel gösterim kar fırtınasına denk geldi, ertelendi. Davetiyeyi bulmuşken, bir Türk filmine para vermek de o kadar içimden gelmediğinden, seyretmem gecikti. Meğer neler kaçırmışım. Vizontele Tuuba bugüne kadar seyrettiğim en iyi Türk filmi. Filmi birlikte izlediğimiz eşim Lale ve arkadaşlarımız Sami ile Teri de benimle aynı fikirde. Yönetmeni, oyuncuları, tüm ekibiyle ve görüntüleri, kurgusu her şeyiyle dört dörtlük bir film seyrettik. Eksik bulduğum tek yanı, 12 Eylül öncesi ve dönemine fazla tek yanlı bakışı oldu. 12 Eylül öncesi dönemini yaşamayan kuşağın, bu filmi izleyerek varacağı yargılar, hiç de yerinde olmayacaktır. Ama sonuçta Vizontele Tuuba bir belgesel değil, evrensel standartlarda başarılı bir sinema filmi.vizonteletuuba.com
Türk şarabına asalet geldi
Daha birkaç yıl öncesine kadar ağız tadıyla içilebilecek bir Türk şarabı olmamasından yakınırdım. Doluca'nın ikinci kuşak sahibi Ahmet Kutman ve Gülor'un kurucusu Güler Sabancı'nın inatçı ve özenli çalışmaları sonucunda çok güzel Türk şaraplarına kavuştuk. Doluca'nın ''Özel Kav''ında (yeni adı Doluca Kav) eriştiği kaliteye üç yıldır aşinaydım. Gülor'dan ise yıllar öncesinden üzerimde bıraktığı çok kötü intiba nedeniyle hep uzak duruyordum. Çok pahalı ve çok kötü bir şarap izlenimi bırakmıştı Gülor bende. Geçen gün, aradan yeterince zaman geçtiğine karar vererek bir deneyeyim dedim. İyi ki demişim. Gülor Şayeste nefis bir şarap. Gülor'un kendi bağlarından gelme merlot ile Mürefte ve Şarköy yöresinin cinsault üzümlerinden elde edilen şarapların ustaca harmanlanmasıyla yaratılmış. Üstelik etiket fiyatı da çok cazip. Güler Sabancı, inatçı ve özenli çabalarının meyvelerini nihayet almış. Başarılı bir şaraba imza atmak da bunları gerektiriyor zaten: özen ve azim. Yaşasın Güler Sabancı...gulorwine.com
Altın Örümcek başladı
Türkiye'nin İnternet Oscar'ları olarak haklı bir ün yapan Altın Örümcek Ödülleri'ne aday olma ve aday gösterme süreci başladı. DorukNet ve Microsoft tarafından iki yıldır düzenlenen ve üçüncüsü yapılacak Altın Örümcek Ödülleri'nin jürisi bu yıl genişletildi, ödül kategorilerinde bazı değişiklikler yapıldı. İlkinden bu yana jüri üyesi olduğum Altın Örümcek'te birincileri seçebilmek için her yıl olduğu gibi bu yıl da oldukça zorlanacağımızı düşünüyorum. Bakalım Türkiye'nin İnternet ''star''ları bu yıl kimler olacak? altinorumcek.com