Geçen hafta gurme şöleni havasında geçti. Biri akşam yemeği, diğeri kahvaltı iki gurme davetine katıldım.
Her iki davet de, Şef Vedat Başaran’ın Türk Mutfağı bilgeliği sayesinde, İstanbul’un gurme merkezi olarak anılmaya başlayan Ortaköy Feriye restoranda verildi.
Akşam yemeğinin davet sahibi Keskinoğlu ailesiydi. Davetin amacı Keskinoğlu’nun iddialı yeni ürünü Keyf-i Lezzet piliçlerinin, damak keyfi yazarlarına tanıtımıydı.
Keskinoğlu’yla ilk kez yılbaşında karşılaştım. Şık şişesine kapılıp alınca İtalyan’ların en nefis zeytinyağı markalarına taş çıkartacak, taş baskı bir zeytinyağıyla tanışmıştım.
Merak edip Keskinoğlu markasını İnternet’ten araştırınca markaya ve bu markaya isimlerini veren aileye saygım katlanarak artmıştı.
Keskinoğlu’nun kurucusu İsmail Keskinoğlu Türkiye’ye Yunanistan’dan göçmüş. 43 yıl önce kurduğu şirketi, oğulları ve torunları soyadlarına yakışır bir şekilde devam ettirmişler. İsmail Keskinoğlu’nun adını, doğduğu Ravika Köyü’nün birebir kopyasını Manisa’da inşa ettirerek yaşatıyorlar.
Geçmişlerine, atalarına ve soyadlarına önem vermek dünyada bir eser bırakmaya meraklı batı kültürünün önemli bir özelliğidir. Bizim gibi bu dünyadaki günlerini, öteki dünyadaki yaşamını satın almak üzere geçirenlerde pek gözükmez. Atatürk sayesinde en azından soyadlarımız var, ona da şükür...
Soyadlarını el üstünde tutan ailelere, bu nedenle büyük bir saygı ve güven duyarım. Soyadlarına verdikleri önem, güvenilirliklerinin teminatıdır. Keskinoğlu ürünlerine duyduğum güvenin nedeni de, aile hakkında öğrendiklerim oldu.
Kuş gribi krizi patladığında tavuk yemeyi hiç kesmedim. Ama bebeğimize yumurta yedirmeye çekindik doğrusu. İyi pişirilmiş yumurtadan endişelenmek için mantıklı tek bir neden olmadığını görünce de yedirmeye başladık. Hangi markaya güvendiğimizi söylememe ise bilmem gerek kaldı mı?
Neo Vinci Şifresi notu: Cuma günü yazdığım (tinyurl.com/ptc8c) komplo teorili sosyetik dedikoduda geçen isimler merak yaratmış. Gerçeklerini yazmam için aşırı talep var. gazetegazete.com’da "Siyaset bilimci Atakan’ın yazısı aslında sembolik bir siyasi analiz yazısıydı", iddiasında bulunuldu (tinyurl.com/r74zu). "Yorum yok", diyerek yalanlayayım...
İstanbul’da da alem organik olmuş
Son New York seyahatimdeki gözlemimi "New York’ta alem organik olmuş" başlıklı bir yazıyla aktarmış, yazıyı organik ürün merakını yakında İstanbul’da da görürüz, diye bitirmiştim.
City Farm’ın Ortaköy Feriye’de damak keyfi yazarlarına verdiği kahvaltı davetinde, tamamen organik ürünlerin sunulduğu sofranın, en mükellef padişah sofralarını aratmayacak zenginlikte olması, organik ürün meraklılarının artık İstanbul’da da tatmin olabileceklerinin kanıtıydı.
Sadece peynirde 600 çeşit sunmakla övünen New York’un ünlü şarküterisi Zabar’s’ı yakalayabilmek için belki önümüzde daha çok yol var ama City Farm’ın ulaştığı toplam 600 çeşitlik ürün yelpazesi de yabana atılacak gibi değil.
İstanbul’daki yedi City Farm mağazasında satılan 600 ürün içinde organik olanların sayısı bir hayli yüksek. Olmayanları da yüzde yüz doğal üretilmiş gıdalardan oluşuyor. Ama en önemlisi, organik olsun olmasın, City Farm’da satılan her ürünün gurmelerin ağzına layık, benzersiz bir lezzete sahip olması.
Organik zeytin, organik bal, organik ekmek, organik kuru kayısı ve Kars gravyerine özellikle dikkat. Bağımlılık yaratabilirler...
Fıstık gibi piliç
Tavuk bizim nesil için lükstü. Dana ve kuzu etinden daha pahalıydı. Çocukluğumla ilgili anılarımda üşütüp yatağa düştüğümde, mutfakta hep bir tavuk kaynadığını hatırlarım. Hafif ama lezzetli ve besleyici bir et olduğundan, pahalı olmasına aldırılmaz, tencereye koca bir tavuk kondurulurdu.
Sonra entegre tesisler çıktı, tavuk ucuzladı ama lezzeti de düştü. Nedendir bilinmez köy tavuğu diye satılan tavukların da eti beş para etmez oldu. Kuş gribi krizi sırasında entegre tessislerin sağlık açısından önemini iyice kavradık. Ne yapalım dedik kendi kendimize, sağlık ve ekonomi uğruna lezzetten feragat etmemiz gerekiyormuş.
Keskinoğlu’nun yeni ürünü Keyf-i Lezzet piliçlerinden yapılan yemekleri tadarken, sağlık ve fiyat uğruna lezzetten vazgeçmek gerektiğini düşünmenin ne kadar boş bir inanç olduğunu anladım.
Keyf-i Lezzet piliçler Hubbard Isa Red Ja ırkından. Yavaş büyüyor ve 80 günlükken kesiliyorlar. Lezzetlerinin sırrı da, yavaş büyüme sonucunda yağın ette daha homojen dağılmış olmasında.
Keyf-i Lezzet diğer piliçlerden yüzde 30 daha pahalı. Ama yaşınız 35’in üzerindeyse eski lezzetleri hatırlamak, altındaysa da gerçek tavuk lezzeti neymiş görmek için bu farka değecektir.
Bu arada Ömür’ün yeni Çiftlik Pilici’ni de deneyin derim. 64 günlükken kesilen bu piliç türü de, leziz nostaljik tatlar barındırıyor. Her iki piliçle de henüz yeterince yemek deneyi yapamadım. Ama ilk izlenimlerime dayanarak Keskinoğlu’nunki özellikle fırın ve ızgara, Ömür’ünkinin ise soslu tavuk yemeklerinde daha iyi sonuç verdiğini söyleyebilirim