Geçen çarşamba günkü yazıma, "Sokakta aleni bir şekilde içki içmek dünyanın bütün medeni şehirlerinde yasaktır", cümlesiyle başlamıştım.
Üsküdar Belediyesi’nin asıl niyetini, "İçki içmek yasaktır" tabelalarıyla ortaya konduğunu da eklemiştim.
Hıncal Uluç’tan destek geldi.
Pazar günkü yazısına "Dünyanın hiçbir uygar ülkesinde halka açık, çocukların gelip dolaştığı, koşuştuğu yerlerde alenen, açıkta içki içilmez", diyerek başlamış.
Üsküdar Belediye Başkanı’nın sahile "İçki içmek yasaktır" levhaları astırması da tipik şeriat şovudur diye eklemiş.
Gündemdeki konularla ilgili düşüncelerimiz Hıncal Uluç’la genelde paralel çıkar. Ama bazen aynı düşüncelere sahip olmamıza rağmen farklı sonuçlara varırız.
Bu kez de öyle olmuş.
Cumhuriyet yazarı Deniz Som’un öncülüğünde, Üsküdar Salacak’ta "İçki içmek yasaktır" tabelası altında kadeh kaldıran 500 kişilik grubun eylemini yerinde bir protesto olarak görmüştüm.
Hıncal Uluç ise şov olarak değerlendirmiş.
Hıncal Uluç’a sorularım var:
- Üsküdar Belediyesi’nin uygulaması eğer sizin de belirtiğiniz gibi tipik bir şeriat şovuysa, bu uygulamayı eleştirmek için yapılan bir eylem neden yersiz olsun?
- Demokratik protesto eyleminin hedefi zaten şov yapmak yani gösteri yapmak değil midir? Demokratik bir protesto gösterisini "şov yapmak" olarak küçümsemek doğru mudur?
- Belediyenin şeriat şovuna demokratik bir protesto gösterisiyle karşı çıkılmasına mı karşısınız, yoksa bu protestonun biçimine mi?
- Eğer tahmin ettiğim gibi protesto gösterisine değil de biçimine karşıysanız sizi rahatsız eden biçim, sembolik olarak içki içilmesi midir?
- Protesto gösterisinin amacı ilgi çekmek olduğuna göre, bu gösteride bir takım sahne araçlarının kullanılması da doğru değil midir? İçki yasağına karşı yapılan bir eylemde sembol olarak şarap kadehinin kullanılmasından daha doğal ne olabilirdi ki?
Bir kez daha tekrarlamak istiyorum.
Sokak ortasında alenen içki içmek dünyanın bütün medeni şehirlerinde ya yasaktır ya da ayıplanır.
Ancak bu yasak ve ayıplama sokak ortasına yayılıp, alem yapar gibi içki içenler için geçerlidir.
Bankta oturup manzaraya karşı, efendi gibi kutu birasını yudumlayanlara uygulanmaz.
Banktaki adamın bira kutusuyla uğraşmanın bir sonraki adımı restoranların, kafelerin kaldırım masalarında içilen içkiyi yasaklamaktır.
Kadeh kaldırarak protesto bu kabalığa karşı verilen, olabilecek en zarif tepkiydi.
ErkeTürk ’düşünce tankı’ mı?
Mehmet Yılmaz, İslamcı basını "buluşun" emekli generaller tarafından açıklanmasından yola çıkarak asker düşmanlığı yapmakla suçlamış.
Bence bu işin altından askere ve medyaya (iktidarın yanında cephe almayan kısmına) karşı bir komplo çıkmasının olasılığı daha yüksek.
Bilinen fizik yasaları harcadığından fazla enerji üretebilen bir makinanın bulunamayacağını... Bilinen istatistiki olasılık formülleri de bilinmeyen bir fizik yasasının bilimin olmadığı bir ülkede bulunmasının olanaksıza yakın bir olasılık olduğunu söylediğine göre, ne olduğu açıklanmayan bu icat ya fos çıkacak ya da başka bir şeyin sembolik ifadesi...
Bence bu işin altından yeni bir ’düşünce kuruluşu’, ya da ABD’lilerin dediği gibi bir ’think tank’ çıkması akla yatkın bir olasılık.
Yakıtsız çalışan bir makina diyorlar. Düşünce gücüyle çalışan bir ’düşünce tankı’ da yakıt tüketmeden enerji üreten bir makina sayılmaz mı?
Ve bu ’think tank’in sanılanın aksine askeri kanada değil İslami kanada yakın çıkması daha mantıklı.
Konunun üstüne atlayan gazeteler arasında ilk gün iktidara yakın Yeni Şafak’ın olmaması, sonrasında da bu gazetenin topa Ajdar ve Meriç’ten aldığı görüşlerle, "General Motor" alaycı başlığıyla dalması, üzerinde düşünmeye değer ayrıntılar.
Yazının, tamamı bu köşeye sığmayan kısaltılmamış tam metni için: neo.onpunto.com