Sigara, içki ve şaraba yapılan vergi zamları bilinçli bir şekilde aynı kefeye konmaya başladı. Şaraptan alınan vergilere yaptığı fahiş zam ne zaman eleştiri konusu olsa, hükümet hemen Avrupa’daki sigara vergilerini örnek göstererek kendini savunmaya kalkışıyordu.
Hükümetin bu yanlış tutumu, sonunda sigara lobisi tarafından kullanılmaya başladı. Tekel’in sigara bölümünün özelleştirilmesi için yapılan ikinci ihaleye teklif veren çıkmayınca, sigara lobisi suçu hükümetin sigaraya koyduğu vergilere atmaya başladı. Milleti pis sigara dumanıyla zehirlemeye kararlı olan sigara lobisinin, medyadaki tetikçileri de devreye girmekte gecikmedi. Hemen hemen tüm gazetelerde Tekel’in sigara bölümüne alıcı çıkmamasının suçu sigaradan alınan vergilere yüklemeye çalışan haberler yayınlanmaya başladı.
Türkiye’deki tüm gazete binaları, yönetimin aldığı kararlara rağmen yıllardır sigara dumanından temizlenemiyor.
Tüm gazete binalarında yönetimle alay edercesine duman altı yapılmış, temiz havadan kurtarılmış çalışma bölgeleri var. Kimsenin gücü bu saygısız, sağlık düşmanlarına yetmiyor.
Halk ne kadar çok zehirlenirse kárları o kadar artan sigara şirketlerinin lobicileri de, böylesi bir medyanın içinden kendi tetikçilerini bulmakta güçlük çekmiyorlar tabii ki. Ve tetikçileri vasıtasıyla Tekel’in sigara bölümünün özelleştirilememesini hükümetin tütüne ilişkin vergi politikalarına bağlıyorlar.
Tekrarlamakta fayda var. Çağdaş batı ülkeleriyle karşılaştırıldığında, Türkiye sigara üreticileri için tam bir vergi cenneti. Hükümetin tütünle ilgili vergi politikası çok yerinde. Hatta fazlasıyla yumuşak bile. Hükümet sigaraya kat, kat daha fazla vergi uygulamalı ve tütün ürünlerinden alınan vergileri hiç vakit geçirmeden diğer çağdaş ülkelerde uygulanan vergi oranlarıyla aynı seviyeye getirmeli.
Ama Türkiye’de yıllardır kimsenin başa çıkamadığı sigaracılara, sigara konusunda çok medeni düşüncelere sahip olmasına rağmen, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın gücünün yeteceğini beklemek de safdillik olur doğrusu...
Hesap mı bilmiyor, dayak mı yememiş
Üniversite yıllarında briç karemizin baba oğul üyelerinden, baba olanı Osman Yaltı’nın biz gençler biraz uçup oyunu yükselttiğimizde söylediği cümleydi... ‘Ya hesap bilmiyorsunuz, ya hiç dayak yememişsiniz’ der; iddia ettiğimiz kadar eli alamadığımız takdirde alacağımız cezayı iki katına çıkartan ‘kontr’ ultimatomunu çekerdi...
Ali Atıf Bir’in Hitler’in Kavgam kitabıyla ilgili yapılan bir araştırmanın sonuçlarına dayanarak yazdığı yorumlarını okuyunca, benim de ağzımdan aynı cümle döküldü.
HTP Araştırma şirketi, Atıf Hoca’nın ricasını kıramamış ve Hitler’in Kavgam kitabıyla ilgili bir araştırma yapmış. Araştırma sonucunda Kavgam’ı alan ya da okuyanların oranı yüzde 2 çıkmış. Ya da Prof. Atıf Bir’in yazdığı şekliyle sadece yüzde 2. Prof. Bir bu sonuca bakıp hesap soruyor, ‘Şimdi lütfen geri dönüp Hitler’in Kavgam kitabıyla ilgili yazılıp çizilenlere bakın. Araştırma sonucunda çıkan verilerle yapılan yorumlar örtüşüyor mu? Peki bazıları bu konuda günlerdir yazacak kadar malzemeyi nereden (belki de neresinden) uyduruyor?’
Türkiye’de okur yazar nüfusu yaklaşık 55 milyon. 15 yaş üstü nüfus ise 50 milyonun üzerinde. Okur yazar nüfus üzerinden giderseniz yüzde 2’si 1 milyon 100 bin kişi eder.
15 yaş üstü nüfusa bakarım derseniz de 1 milyon... Prof. Bir, 1 milyon 100 bin kişi tarafından okunan ya da satın alınan (hem de Türkiye’de) bir kitapla ilgili yazı yazanlardan, bu kadar önemsiz bir satış rakamı için yazı yazmaya değer mi diye hesap soruyor.
Prof. Bir ya hesap bilmiyor, ya hesap sormayı. Ben ‘kontr’ diyeyim, gerisine siz karar verin.