Satranç Zeka Oyunu Değildir başlıklı 16 Şubat tarihli yazımın ardından gelen mesaj yağmuruna inanamadım.
Gelen mesajlara bakarak satrancın zeka gelişimi üzerinde bir etkisi var mıdır söyleyemem ama, adap ve saygı sahibi olmak üzerinde olumlu etkisinin olmadığını rahatça iddia edebilirim.
Yazıdaki iddiam da satrancın zeka gelişimine etkisi olmadığı yönünde değil, satrancın zeka oyunu olmadığı yönündeydi.
Tezimi savunmakta eksik kalan noktaları, yazışma adabını bilen, saldırmak değil tartışmak amacıyla yazan satrançseverle paylaştım.
Kısaca buraya da aktarayım:
- Günümüz sayısal (dijital, 0 ve 1 mantık kapılarıyla çalışan) bilgisayarlarında zeka yoktur.
- Yapay zeka günümüz bilgisayarları için fazla zorlama bir terimdir. Söz konusu olan yapay zeka değil, mantık önermelerinin değerlendirilmesine dayalı seçimlerdir.
- Günümüz bilgisayarları dünya satranç şampiyonlarını çoğu maçta yenebilecek kapasiteye ulaşmışlardır.
- Zeka yoksunu bilgisayarlar çok yakında dünyanın en iyi satranççılarına asla yenilmeyecek kapasiteye ulaşacaklar.
- Zekası olmayan bilgisayarlar insana asla yenilmeyecek kapasiteye ulaşabiliyorlarsa, satranç zeka oyunu değildir.
Konu derin. Satrancın zeka oyunu olduğunu savunanlar tezimin bu aşamasında zekanın tanımını tartışmaya açıp, bilgisayarların da zeki olduğu spekülasyonuyla tezimi çürütmeye çalışıyorlar.
İşin bu kısmına da ilerki yazılarda geliriz.
Buzda yüzde 70 sandıkta da yetmiş
Buzda Dans yarışması, din ve inanç istismarının artık Türk halkına sökmediğini gösteren bir sürprizle sonuçlandı.
Asena’ya eşlik eden Alman patencinin "Müslüman olacağım" açıklamasına kadar başa baş giden halk oyları, bu dakikadan itibaren bir anda kırmızı yarışmacının lehine döndü.
Herkes inanç sömürüsünün işe yaradığını, açıklamadan önce yüzde 49 olan oy oranı hızla yüzde 70’e çıkan yarışmacının Asena olduğunu sanıyordu.
Bir tek Olcayto Ahmet Tuğsuz aynı düşüncede değildi. "Türk halkının böyle din sömürülerine prim vereceğine inanmıyorum" dedi. Ve haklı da çıktı. Yüzde 49’dan gelip, yüzde 70’i yakalayan kırmızı yarışmacı Zeynep Tokuş’tu.
Bu yüzde 70, yüzde 30 oranı, dini inançların sömürüsü hakkında siyasi bir çağrışım da yapıyor bana. Merak ettiyseniz neo.onpunto.com adresindeki e.günlüğüme beklerim.
Tehlikenin farkında mısınız?
YouTube İnternet sitesinin, Atatürk’e hakaret eden bir video yayınladığı için sansürlenmesi kararı, sitenin videoyu yayından kaldırması, mahkemenin de siteye Türkiye’den erişimi serbest bırakmasıyla tatlıya bağlanmış görünüyor.
Bu görüntüye kanıp, mesele kalmadı diye düşünmek devekuşu gibi başımızı kuma gömmek olur.
Mesele YouTube’un yayınladığı bir video filmi ve bir Türk mahkemesinin aldığı sansürleme kararından ibaret olacak kadar basit değil.
Zaten YouTube o videoyu yayından kaldırdı ama Onpunto.com yazarı "erususre"nin yazısından (tinyurl.com/2c2wcs) öğreniyoruz ki, YouTube’da hemen benzer başka videolar daha yayınlanmaya başlamış.
Peki şimdi ne olacak? Mahkeme YouTube’un yine sansürlenmesine mi karar verecek? YouTube o videoları da kaldıracak ve erişim yine açılacak, YouTube kullanıcıları bu kez daha da fazla Türkiye karşıtı video hazırlayıp yayına verecek, mahkeme yine yasak getirecek, YouTube yine bu videoları da kaldıracak, videolu saldırıların sayısı daha da artacak, yine sansür gelecek, yine özür...
Bu kısır döngüyü, mevcut hukuk zihniyetiyle kırmanın olanağı yok.
Bu zihniyetin en tehlikeli yansıması, meclisten yangından mal kaçırmaya çalışır gibi çıkartılmaya çalışılan, İnternet’i sansürlemeye zemin hazırlayan çağdışı yasa taslağıdır.
YouTube ayrıntısını bir kenara bırakıp, çıkartılmaya çalışılan bu yasaya odaklanmamız gerekiyor.
Geçen hafta da yazdığım gibi, meclisten çıkartılmaya çalışılan yasa taslağı Türkiye’nin geleceğini 301’den çok daha fazla etkileyecek bir gelişme. Şimdilik Haşmet Babaoğlu dışında, bu konuya bu açıdan yaklaşan başka yazara rastlamadım. 20. yüzyılda saplanıp kalmayan, 21. yüzyılı da düşünen daha çok yazarımız olduğunu umuyorum.