Şarabı iç bağını da sor

Sigara ve şaraba yapılan vergi zammının hemen ardından yazdığım şüphe, giderek büyümeye başladı ve pek çok gazetenin, derginin, gazete yazarının gündemine oturdu.

Şaraba yapılan aşırı vergi artışının, hükümetin dini inançlara dayalı gizli ajandasının bir ürünü mü olduğu kuşkusuna, AKP hükümetine en sıcak bakan liberal yazar olarak bilinen Fatih Altaylı bile değindi sonunda. Fatih Altaylı’nın bile kuşkuya kapılmasının nedeni, hükümetin bakanının bu konudaki itiraf niteliğindeki beyanatıydı. Maliye Bakanı Unakıtan’ın, şaraba yapılan zamma getirilen eleştirileri cevaplarken içki içilmesin diye böyle yaptıklarını söylemesiydi.

Murat Mercan, Altaylı’yı aramış, yok öyle bir şey demiş. İçkiyle işi olmadığı için bilmiyormuş ama sigaranın Avrupa’nın pek çok ülkesinde Türkiye’den çok daha pahalı olduğunu söylemiş. Yani ilk yazımda söylediğim noktaya gelmiş.

Hükümet sigaradan alınan vergiye zam yapmakta çok haklı, hatta çok daha fazla zam yapmalı. Çünkü sigara içenlerin, hastalanarak devletin sağlık harcamalarına getirdikleri yük çok büyük. Akciğer kanserinin nedeninin yüzde 80 sigara içmek olduğu biliniyor. Daha pek çok kanser türünün de başlıca nedeni sigara. Kanser aynı zamanda tedavisi en masraflı ve en uzun süreli hastalık. Sigara içenlerin devlet bütçesine getirdiği yükü, şu anda içmeyenler karşılıyor. Bu çarpıklığın bir an önce giderilmesi, sigaradan alınan aşırı düşük vergi oranlarının batılı ülkelerdeki oranlara getirilmesi şart.

Sigara içenlerin ekonomiye getirdikleri yük sağlıkla da sınırlı değil. İmza attığımız ve beş yıl içinde hayata geçirmekle yükümlü olduğumuz Birleşmiş Milletler Tütün Kontrolü Çerçeve Sözleşmesi gereğince sigara ile savaş için devlet kaynaklarından önemli harcamalar yapılması gerekecek.

Tüm bunlara ek olarak ortamdaki sigara dumanının bebekler, çocuklar ve yetişme çağındaki gençlerin zekalarında kalıcı düşüşlere yol açtığı bilimsel olarak kanıtlanmış durumda. Bu da toplu kullanım alanlarında sigara içilmemesine neredeyse hiç özen gösterilmeyen tek batılı ülke olarak, rakiplerimizle birkaç puanlık zeka handikapıyla rekabet ediyoruz anlamına geliyor.

Öte yandan şarapçılık, Türkiye’nin orta vadede dünyayla rekabet edebilecek kalitede ürün elde edebileceği az sayıdaki sektörden biri. Şarapçılık üzerinde oynanan siyasi oyunlarla bindiğimiz dalı kesiyoruz. Şarapçılıkta gelişmiş ülkelerde olduğu gibi şaraptan alınan vergiyi sıfırlayarak sektörü teşvik etmek yerine, dünyanın en yüksek vergilerini getiriyoruz.

Ben yine de Unakıtan’ın sözlerinin şaka olduğuna, şaraptan alınan verginin kademeli olarak sıfırlanacağına inanmak istiyorum. Hayal mi görüyorum?

Air France’dan Türklere böcek muamelesi

Fransız Havayolları Air France’ın İstanbul-Paris seferi yapan uçağına bindik, kapılar kapandı. Hostesin biri, elinde metal bir kutu, yolcuların üzerine ne idüğü belirsiz bir sıvıyı püskürte püskürte uçağın en arkasından en önüne kadar yürüdü.

Kimsenin sesi, soluğu çıkmıyor. Hostesi çağırdım, nedir bu sıktığınız diye sordum. ‘Böcek ilacı’, dedi. Yalnızca Türkiye’den, bazı Asya ve Afrika ülkelerinden kalkan uçaklarda sıkıyorlarmış. Kutuyu görmek istediğimi söyledim, getirdi. Etrafımdaki yolcuların da ilgisi artmıştı. Kutuyu hep beraber inceledik. Aktif maddesini not aldık. ‘Permethrin’miş.

İnsanların üzerine böcek ilacı sıkmak bile tek başına çok saygısız bir uygulama. Sadece bazı ülkelerden kalkan uçakların yolcularının üzerine sıkmak daha da aşağılayıcı bir hareket.

Türkiye’ye döner dönmez, İnternet’e girip üzerimize sıktıkları ‘phermethrin’in ne menem bir madde olduğunu araştırdım. Air France’ın yolcuların üzerine, kimseden izin almadan sıkmaktan çekinmediği madde, ABD Çevre Koruma Ajansı tarafından olası kanserojen olarak sınıflandırılmış. Fareler üzerinde yapılan araştırmalarda ‘phermethrin’in dişi farelerde akciğer, hem erkek hem dişi farelerde karaciğer kanserine yol açtığı saptanmış. Laboratuvar ortamında yapılan testlerde bağışıklık sistemini bloke ettiği, insan hücrelerinde kromozom bozulmalarına yol açtığı, genetik mutasyonlara yol açtığı belirlenmiş.

Air France’ın Türkiye’yi aşağılayan, Türklerin sağlığını tehdit eden bu uygulamasına dur diyecek bir Türk makamı neden çıkmıyor? Bu kadar aciz miyiz?

Balıkla rakı gitmez rakıyla balık gider

Geçen gün ‘rakıcıdan da gurme olmaz’ diye yazdım ya, ‘Çilingir Sofrasında Rakı’ kitabının yazarı Deniz Gürsoy alınmış. ‘Neo köşenizde rakıya Neo-nazi’ler gibi saldırmışsınız’, diyor. ‘Gurmeler de rakı içer’, demiş ve rahmetli Tuğrul Şavkay ile kurdukları meze-rakı sofralarını kanıt olarak göstermiş.

Ben gurmeler rakı içmez demiyorum ki. Gurmeler yemekte rakı içmez diyorum. Meramımı bir, iki yıl öncesinin polemiğine geri dönerek, anlatayım. Hatırlayacaksınız balıkla rakı içilir mi içilmez mi diye bir tartışma çıkmıştı. Rahmetli Tuğrul Şavkay da, her gerçek gurme gibi içilemeyeceğini söylemişti. Ben meseleye farklı bir açıdan bakmıştım. Demiştim ki, yemekte rakı içilmez ama rakı sofrasında balık yenilir.

Hesap, aynı hesap. Yemekte rakı içilmez ama rakı sofrasında çeşit çeşit meze yenilir. Önemli olan amaçtır. Amaç rakı içmek, rakı sofrasına oturmaksa, gurme de rakı içer. Yanında da uygun gördüğünü yer. Ama amaç yemek yemekse, gurme yemeğin yanında rakı içmez.
Yazarın Tüm Yazıları