Bebek parkını asıl pisleten ev köpeklerinin sahipleri yerine, Bebek parkını mesken tutmuş kimseye zararı olmayan üç köpekle uğraşılmasını eleştiren yazımın üzerine hayvan dostu Özün Kanbay’dan bir mesaj aldım.
Bebek parkındaki köpekleri besleyen Selmin Hanım’la birlikte İBB Hasdal Barınağı’na gidip, toplanan köpekleri bulmuşlar. TV görüntülerinde üç köpek göründüğü bilgisini almalarına rağmen, barınakta sadece ikisini bulmuşlar. Üçüncü köpek kayıp.
Özün Kanbay, Beşiktaş Belediyesi Yerel Hayvan Koruma Görevlisi imiş. Aşılı olmalarına ve aşılı olduklarını gösteren küpelerine rağmen kanuna aykırı bir şekilde iğneyle uyutularak, toplanan iki köpeğin parka geri bırakılmasını sağlamış.
Bu vesileyle Yerel Hayvan Koruma Görevlisi diye bir statü de olduğunu ve dileyen her gönüllü hayvanseverin bu sorumluluğu resmen üstlenebildiğini de öğrenmiş oldum.
Bir buçuk yıl kadar önce yürürlüğe giren 5199 sayılı hayvanları koruma yasasına göre dileyen herkes ikamet ettiği ilin Çevre ve Orman Müdürlüğü’ne başvurarak yaşadığı semtin Yerel Hayvan Koruma Görevlisi olabiliyor.
Bundan sonrası basit...
Mahallenizde aşı olmamış, kısırlaştırılmamış küpesiz bir hayvan mı var? Hemen bağlı olduğunuz belediyeyi arayıp, veteriner işleri sorumlusunu bağlatıyorsunuz ve yardım talep ediyorsunuz.
Belediye bu başvurunuzu, semtinize bir araç ve görevli gönderip özel yakalama aletiyle gösterdiğiniz hayvanı yakalayarak yerine getirmek zorunda.
Hayvan Koruma Görevlisi olarak hayvan yakalanıp merkeze götürülürken eşlik ediyor ve merkezde kaydını yaptırıyorsunuz. 15 gün sonra tekrar gidip hayvan kısırlaştırılmış mı, kuduz aşısı yapılmış mı, küpesi tamam mı kontrol ediyor ve köpeğin yine araçla eski yerine getirilip, imzanız karşılığında bırakılmasını sağlıyorsunuz.
Hepsi bu kadar.
Sokakları zavallı sokak köpeklerinden, sokak kedilerinden arındırmanın en medeni, en insancıl yolu bu.
Emral Avşar üzülmesin, kanserin amansızı yok
Kanal D’nin sabah programı Dobra Dobra’da, doktor bir hanım konuk, kanser olan Emral Avşar’a beş ay ömür biçtiği iddiasıyla eleştiriliyor.
Eleştiri bir bakıma haklı tabii. Kimsenin kimseye ekranda ömür biçmeye hakkı yok. Ancak tekrar görüntülerinden seyredebildiğim kadarıyla işin aslı tam bu değil gibi. Doktor hanım o sözleri sarf ederken yayında olduklarının farkında olmadığını söylüyor. Olabilir...
Üstelik görüntüler tekrar yayınlanırken seyrettim, doktor hanım "En fazla beş ay yaşar", "beş ay ömrü kalmış" gibi kesin ifadeler kullanmamış. "İstatistiki olarak bu durumda olan hastalar ortalama beş ay yaşar", gibi bir şey söylemiş.
Bir hastaya "En fazla beş ay ömrün kaldı" demekle, "Sizinle benzer durumda olan hastalar için ortalama yaşam beklentisi istatistiki olarak beş aydır" demek arasında çok fark var.
Hatta hasta sorduğunda bu istatistiki bilgileri vermek doktorun sorumluluğudur da...
Tabii, sonra bu cümlenin anlamını iyice açmak koşuluyla. Bizde doktorlar hastalara tüm gerçeği söylememek gibi etik olmayan bir tutum içindeler genellikle. Hastadan hastalığını saklayacak kadar ahlaksız olanları bile var.
Emral Avşar, programda sarf edilen sözleri duyunca çok üzülmüş. Hiç üzülmesin, moralini bozmasın.
Kanser hastaları için tek önemli gerçek "herkesin kendi istatistiğinin kendisine özel" olması...
En umutsuz kanser vakasında bile umut vardır. İstatistikler sadece genel hakkında bir fikir verir. Ve en umutsuz vakalar için bile istatistikler yüzde bir de olsa, binde bir de olsa iyileşmeyi başarmış örnekleri de barındırır.
Herkesin kendi istatistiğinin olmasının anlamı da bu gerçeğe dayanır. Madem binde bir de olsa, yüzde bir de olsa sizinle aynı durumda olup iyileşen var, neden o binde bir, yüzde bir siz olmayasınız?