Geçen hafta Vatikan’daki Türk bayraklı mezar taşından bahsetmiştim.
Meğer bu mezarda yatan Türk kardinalle Hürriyet Gazetesi’nin kurucusu Sedat Simavi 1948’de bir söyleşi yapmış.
Söyleşi, Hürriyet’in 15. sayısı olan 15 Mayıs 1948 tarihli nüshasında yayınlanmış.
Cem Ceminay’ın "Dünya üzerinde tek bir Türk’ün olmadığı bir ülke var mıdır" sorusuyla başlayan muhabbet sonucunda Vatikan’da da bir Türk’ün yaşadığını öğrenmiş ve sizlerle paylaşmıştım. Bu Türk Vatikan Dışişleri Bakanlığı’nda üst düzey görevli İzmirli Murat Julio idi.
Bir başka okur mektubu ise Vatikan’da eskiden de bir Türk kardinalin yaşadığını iddia ediyordu.
Mesajı gönderen Zuhal Altan ile telefonla da konuştum.
Mehmet Ali Molla’nın Avrupa’ya kardeşi Mustafa Molla ile gittiğini anlattı. Avrupa’da okurken bir filozofla tanışmış ve etkisinde kalıp Hıristiyan olmuş.
İzmir’den yazan okurum Fazıla Molay Samoğlu da Mehmet Ali Molla’nın akrabalarından.
"Vatikan’ın bahçesinde yatan Türk benim ailemden", diyor. İzmir Karşıyaka’dan Molay ailesinin mensubuymuş.
Molay ailesi Girit göçmeniymiş. Girit’teki aile lakapları Mollazade imiş ama Türkiye’de nüfusa bir şekilde Molay diye yazılmışlar.
Mehmet Ali Molay din değiştirdiği için ailesi tarafından aforoz edilmiş.
Fazıla Molay Samoğlu, konunun 1940’larda Hürriyet Gazetesi’nde "Bir Türk Papalığa Aday" diye manşetten verildiğini duyduğunu da ekliyor.
Akil Muhtar Şuvak isimli okurumun gönderdiği bilgiler de hikayenin doğruluğunu teyit ediyor.
Şuvak Niğde Bor Hidroelektrik Tesisi’nde kontrol mühendisi olarak çalışırken müteahhit firma Cıngıllı ve Becit’in Girit göçmeni bir başka çalışanı Cázim Bey’den aynı hikayeyi dinlemiş.
Namık Demiray imzasıyla yazan bir başka okurum ise Hürriyet gazetesinin ilk beş nüshasına bakmamı tavsiye ediyordu.
Tavsiyesine uyup 1 Mayıs 1948 tarihli ilk sayısından itibaren taramaya başladım. Aradığım başlık 15. sayı olan 15 Mayıs 1948 tarihli gazetede karşıma çıktı: "Papalık sarayında bir Türk Ruhanisi".
Geçen haftaki yazıma "Papa’nın bahçesinde Türk bayraklı kardinal mezarı" başlığını atarak Sedat Simavi’nin 60 yıl önceki başlığına bilmeden nazire yapmışım demek...
Türklüğünü unutmayan papaz
Sedat Simavi’nin Vatikan’daki Türk kardinal Mehmet Ali Molla ile yaptığı söyleşi, Türklüğün dini inançların üstünde bir kimlik olduğunu gösteren pasajlarla dolu.
Okurken keşke Vatikan’da şu anda yaşamakta olan bir diğer Türk vatandaşı olan Murat Julio da, söyleşi teklifime sıcak baksaydı diye düşünüyorum.
İçinde bulunduğumuz kritik dönemde, insanlığı birbirine yakınlaştırıcı çok önemli mesajlar verebilirdi.
Sedat Simavi’nin M. Ali Molla ile yaptığı söyleşiden önemli bazı bölümleri aşağıya alıyorum. Söyleşinin tam metnini neo.onpunto.com adresindeki e.günlüğümden okuyabilirsiniz.
"Evvela aklım karıştı. Monsenyör derecesine yükselmiş bir rahip. Üstelik de ismi Türk ismini andırıyor, ve mükemmel de Türkçe yazıyor" (...)
Monsenyör Mehmet Ali Molla çok kibar ve asil tavırlı bir zat. Kırk seneden beri memleketten ayrılmış olmasına rağmen Türkçesini zerre kadar kaybetmemiş. O kadar ki yeni kelimelerimizi bile çok isabetle kullanıyor. Şimdi karşı karşıyayız. Nezaketini suistimal etmek pahasına onu bir sual yağmuruna tutuyorum. (...)
- Türkçeyi ne kadar iyi konuşuyorsunuz!
- Bu sözünüz beni biraz rencide etti! İnsan hiç ana lisanını unutabilir mi? Ben Hıristiyan olmuş bir Türküm, fakat Türklüğünü unutmuş bir vatansız değilim. (...)
- Şu halde demek oluyor ki pederiniz çok Müslüman bir zattı...
- Efendim, o zaman İslamcılık milliyetçilikten ayrılmıyordu. Buna göre babam her şeyden ziyade vatan, terakki, hürriyet seven, inkılapçı bir Müslümandı. Ben ilk ve orta tahsilimi, demin arz ettiğim gibi, evde babamdan gördüğüm dini akli surette belleme ve batıl itikatlardan "taassup" diye vasıflandırdığı nafileliklerden vazgeçmeme çok dikkat ediyordu. (...)
-Ya içinde doğduğunuz, büyüdüğünüz İslam dinine, İslamlık muhitine karşı olan durumunuz ne idi?
-Ben İslamlığın hakikat parlaklıkları, fazilet kaynakları taşıdığını, hesapsız saf, sadık, insaflı vicdanlara barınak olduğunu, din ve ahlak sahasında güzide fikir ve hareketlere meydan verdiğini tanımak istemez bir nankör değildim ve değilim. Bunları hálá, yani çeyrek asırdan beri burada derslerimi dinleyenlere, dostum üstad Massignon gibi uzmanların incelemelerine dayanarak anlatmakta ve takdir ettirmekteyim... Güneşi, Batı diyarına geçtiği vakit, göremeyenler için, ayın da bir aydınlığı, hatta bir sıcaklığı bile yok mu?