Eski tarihli bir gazeteden okuduğu yazı sayesinde Teknoloji Holding’e danışman olan Çoban Ahmet’in hikayesini yazarken, yer darlığından bazı ayrıntılara değinememiştim.
Bu ayrıntılardan önemli bir tanesi de Çoban Ahmet’in, sevdiği köşe yazarları arasında bir numaraya oturttuğu Umur Talu’yla ilgiliydi.
Bu hafta yazarım diyordum, Umur Talu benden önce yazmış! Umur Talu ile Çoban Ahmet’in tanışıklığı eskilere dayanıyor. Talu, köşesinde cep telefonu numarasını verme cesaretini gösterebilen sanırım tek yazar.
Ahmet Kaplan da bir köşe yazarını cep telefonundan arayıp, fikir alışverişinde bulunma cesaretini gösteren belki de tek çoban. İşte bu yolla kurdukları dostluk yıllar boyu sürmüş. Şimdi Çoban Ahmet’in başarısıyla iftihar etmeye en çok Talu’nun hakkı var.
Talu, ‘Hürriyet’in manşetini sevdim’ demiş ve eklemiş, ‘Gerçi, ülkedeki yaygın yoksulluk ve çaresizliğe hep deva diye sunulanlardan bir ‘sıfırdan başarı’ öyküsü gibiydi ve...’
Umur Talu, bu ‘ön çekince’yle girdiği yazısını, Çoban Ahmet’in başarısını bir çoban yıldızının çizdiği yön olarak tanımlayarak, övgüyle bitirmiş.
Ben yine de Talu’nun çekincesine hepten karşıyım. Başarı öykülerine çok ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Yaygın yoksulluk ve çaresizliğe gerçekten deva olduklarını düşünüyorum. Keşke her gazetenin manşetini, her hafta en az bir kere, bir başarı öyküsü süslese. Keşke bu başarı öyküleri hep Çoban Ahmet’in ki gibi olsa. Şark kurnazlığıyla elde edilmiş zenginlikler değil, çalışma ve akılla erişilen başarılar olsa.
Gelip geçen kuyruklu yıldızlar kadar yol gösterici Çoban Yıldızları da konuşulsa.
Fütürist mi gelecekçi mi
Doğan Satmış’ın Okur Temsilcisi’ne Mektuplar köşesinde Mehmet Toy isimli okurumuzun bir eleştirisi yayınlandı. ‘Çoban Ahmet fütürist oldu’ manşetinde ‘fütürist’ kelimesini kullanmamızı eleştirmiş. ‘Neden haberlerinizde Türkçe kelimeler kullanmıyorsunuz?’ diye soruyor.
Hem haklı, hem haksız. Yazılarımda yabancı kelime kullanmamaya özen gösteriyorum. Ama öz Türkçe fetişisti de değilim. Bir kelime eğer dilimize yerleşmişse kullanmaktan çekinmem. Okunduğu gibi yazdığımda garipsemiyorsam Türkçe’ye yerleşmişliği ile ilgili önemli testlerden birini geçmiş demektir.
Örneğin ‘imeyl’ yazdığımda garipsediğime göre, konuşma dilinde ne kadar yaygın kullanılıyor olursa olsun ‘e-mail’ diye yazmam. ‘Fütürist’ kelimesine gelince. ‘Fütürist’ Türk Dil Kurumu İmlá Kılavuzu’nun 1996 baskısında bile kullanılmış, dolayısıyla Türkçe’ye girdiği çoktan tescillenmiş bir kelime.
Buna ek olarak, Çoban Ahmet’in İstanbul’a gelmesine vesile olan yazı ‘Fütüristler Derneği’ ile ilgiliydi. Ahmet Kaplan İstanbul’a geldiğinde, benim de kurucu üye olarak bulunduğum ön toplantılardan birine katılmıştı. Gerçi kuruluş tartışmaları sırasında ben bu isme itiraz etmiş ‘Gelecekçiler Derneği’ ismini önermiştim ama ana dernek olan ‘Dünya Fütüristler Derneği’ ile uyumlu olması açısından ‘Fütüristler Derneği’ isminin kullanılması benimsenmişti.
Başlıkta kullanılan ‘fütürist’ kelimesi işte bu özel isimden geliyor. ‘Çoban Ahmet gelecekçi oldu’ demek, ‘Lions Derneği’ne katılan biri için ‘arslan oldu’ başlığını kullanmak gibi olurdu.
Türkiye’nin Napa Vadisi
Sevilen şaraplarının uzmanının Denizli’deki toprağı benzettiği Napa Vadisi’nin en pahalı şaraplarından olan Opus One’ın ocak ayında ziyaret ettiğim modern bir tapınağı andıran şatosunu görünce, Opus One yerine yanlışlıkla Opus Dei’ye mi geldim diye düşünmüştüm.
Ertuğrul Özkök pazar günü yazılarının sonuncusunda ‘Türkiye’nin Napa Vadisi neresi?’ sorusunu soruyor ve uzmanlardan aldığı görüşlere de dayanarak Denizli’nin Güney ilçesi ile Kapadokya civarını aday gösteriyor. Bu iki adaya kendi tecrübelerinin ışığında Trakya ve Çeşme’yi de ekliyor. Benim bir adayım daha var; Güneydoğu Anadolu... İsrailli yatırımcıların bölgede şarap üzümcülüğüne uygun arazi aradıklarını da GAP uzmanlarından biliyorum.
Dünya şarap kültüründe Türkiye’nin en prestijli üzümü olacağına inandığım Boğazkere’nin anavatanının Diyarbakır olduğunu da belirteyim. Zaten Türkiye’nin birden fazla şarap vadisine ihtiyacı var. En büyük eksiğimiz taşıma üzüm yerine, kendi yetiştirdiği üzümü kullanan şatoların yoğunlaştığı bölgelerin olmaması. Ankara’nın Kalecik bölgesi bu yolda en hızlı gelişen bölgelerden biri. Güneydoğu’da yaygınlaşacak şato şarapçılığı, yaratacağı turistik canlılıkla da bölgeye çok şey katacaktır.