Ünlü ailelerin müzeciliğe el atması İstanbul için hayırlı oldu.
Önce Eczacıbaşı Ailesi İstanbul Modern’le soluk aldırdı sanat müzesi fakiri İstanbul’a.
Ardından Sabancı Ailesi, Sakıp Sabancı Müzesi’ni Picasso bombasıyla açarak görkemli bir giriş yaptı sahneye.
Özel sektörün rekabeti, girdiği çoğu alanda olduğu gibi müzeciliğe de renk ve kalite getirdi.
İstanbul Modern ve Sakıp Sabancı Müzesi arasında başlayan tatlı rekabet en başta biz İstanbullulara yarıyor.
Sakıp Sabancı Müzesi, Louvre ile imzaladığı işbirliği protokülüyle bu tatlı rekabette önemli bir adım daha atmış oldu.
Ama benim gönlüm hálá İstanbul Modern’deydi.
Açıldıklarından bu yana İstanbul Modern’e defalarca gitmiş olmama rağmen Sakıp Sabancı Müzesi’nin bahçe kapısından içeri adımımı bile atmadım.
Nedeni basit. İlk açıldığında ailecek gitmeye heveslenmiş, tatsız bir sürprizle karşılaşmamak için de müze bünyesindeki restoranda sigara içilmeyen bölüm olup olmadığını önceden telefon edip sormuştum. İyi ki de sormuşum. Sigara içilmeyen bölümleri olmadığı cevabını alınca gitmekten vazgeçmiş ve müzenin bu çok önemli eksiğini yine bu köşede yazmıştım.
Müzecilik bir bütündür. Ziyaretçilerine sadece içinde gezilecek, duvarlarına sanat eserleri asılmış galeriler sunmakla modern müzecilik yapılmaz.
Dünyanın tüm ünlü, iddialı müzeleri, içinde en az bir gün geçirebilecek komplekslerdir. Restoranları, kafeleri, mağazaları, dinlenme alanları, hatta bazen sinema ve konferans salonları, tatbiki atölyeleriyle sanattan alınan zevki en üst düzeye çıkarmayı amaçlarlar.
Ve dünyanın tüm ünlü, iddialı müzelerinin asıl hitap ettiği kesim çocuklu ailelerdir. Toplumdaki sanat bilinci sanat müzelerinden beslenir, çocukların sanat zevki bu müzelerde yeşerir. Bu sorumluluğun bilincinde olan müzeler, çocuklu aileleri kendilerine çekmek için her türlü olanağı onlara göre ayarlarlar.
Sabancı Müzesi’ndeki Müzede Changa’nın bir müze restoranına yakışmayacak uygulamasını eleştirdiğim yazıma ne Sabancı Müzesi’nden ne Müzede Changa’dan bir cevap geldi.
Biz de çocuklu ailelere sigara dumanından uzak bir gün geçirme olanağı tanımamakta ısrar ettiğini düşündüğümüz için Sabancı Müzesi’nden hep uzak durduk. İstanbul Modern’in sunduğu modern ortamla yetindik.
Meğer kendimizi boşuna kısıtlamışız.
Sakıp Sabancı Müzesi ile Louvre arasında imzalanan protokolü duyunca, Müzede Changa’ya telefon edip sigara yasağı uygulamamaktaki inatları için sitem etme ihtiyacı duydum. Meğer artık restoranın alt katını sigara içilmez alan olarak ayırmışlar.
İstanbul’da artık gidebileceğimiz iki modern müze birden olmasına mı sevineyim, kaçırdığımız sergilere mi üzüleyim, müzenin ve restoranın bir zahmet haber vermekten kaçınan halkla ilişkilerine mi kızayım bilemedim.
Ama artık ilk fırsatta gideceğimizden eminim.
Aklın gıdası
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Reklam Kurulu, Amaze reklamının durdurulmasına karar vermiş. Gerekçe reklamda yer alan şu ifadelerin kanuna aykırılığıymış:
"Şimdi yeni Amaze aklın gıdasıyla çocuklar soruları cevaplamaya çok istekli. Çünkü Amaze’de zihinsel gelişime yardımcı olan balık yağında bulunan DHA, Demir ve İyot içeren deha formülü var. Nefis Amaze deha küpleri. Çocuğunuzun aklını her gün Amaze’le besleyin"...
DHA, ABD ve Avrupa’da hazır bebe mamalarına zihinsel gelişime katkısı nedeniyle katılan ve ambalajında da bu yönü övünç kaynağı olarak büyütülen bir gıda katkı maddesi.
Amaze’i Türkiye’ye getiren Unilever de, ambalajında ürünün bu özelliğini ön plana çıkarıyor. Reklamında da doğal olarak ambalajında ön plana çıkardığı unsurları kullanmış.
İşin en garip yanı da burada. Sanayi Bakanlığı Reklam Kurulu’nun sakıncalı bulduğu Amaze’in ambalajında da yer alan ifadeler Tarım ve Köyişleri Bakanlığı’nın onayını taşıyor.
Zihinsel gelişime katkıda bulunduğu bilimsel araştırma sonuçlarıyla da desteklenen DHA için "Aklın gıdası" sloganının kullanılmasında hangisi haklı? Tarım Bakanlığı mı, Sanayi Bakanlığı mı?