Medeniyetler ittifakıymış.. Hadi canım, medeniyetlerin ittifakından bahsedilebilmesi için iki tarafın da medeni olması gerekir.
Ev sahipliği yaptığımız ve doğunun temsilciliğini üstlendiğimiz Medeniyetler İttifakı toplantısının programındaki dans gösterisini yarıda kesip, dansçıları apar topar sahneden indirmişiz.
Gerekçe kimine göre programın 20 dakika sarkması, kimine göre kadın dansçıların bacaklarının gözükmesi.
Hangi gerekçe doğru olursa olsun sahnedeki sanat gösterisini yarıda kesip dansçıları sahneden kışkışlamanın adı dünyanın hiçbir yerinde medeniyet olamayacağına göre hangi Medeniyetler İttifakı’ndan bahsediyoruz?
İşin daha da düşündürücü yanı dans gösterisinin kesildiğini, gösteriyi seyreden onlarca gazeteciden sadece birinin, Hürriyet’ten Yeliz Öz’ün fark etmesi...
Dans gösterisinin bitmeden yarıda kesildiğini anlayabilmeye ne acıdır ki izleyen gazetecilerden sadece birinin kültür seviyesi yetmiş. Medeniyetin neresindeyiz anlayın artık.
Şu Medeniyetler Savaşı lafı zaten Huntington’ın dünyaya bir kazığı.
Muhtemelen "Dinler Savaşı" demekten daha zarif, "Kültürler Savaşı" demekten ise daha havalı durduğu için "Medeniyetler Savaşı" demiş Huntington.
Oysa sadece tek bir medeniyet var ve adı da Dünya Medeniyeti.
Karışısında ise tek bir şey var, onun da adı ilkellik. Medeniyet dinden ve kültürden bağımsız.
Müslüman’ı da medeni olabilir, Hıristiyan’ı da, Budist’i de insanın.
Ama inanca, düşünceye, yaşama, mülke, hakka, insana saygısı olmayandan medeni çıkmaz.
Sanata saygısı olmayandan da...
Kadehler yerli şaraba kalksın
Doluca’nın 80. yılı şerefine düzenlenen İstanbul Kadeh Kaldırıyor haftasındaki uygulamaya Mikla’da yediğimiz yemekle katıldık.
Mikla, ünlü şef Mehmet Gürs’ün restoranları arasında en klas olanı. İstanbul’da kendimi Avrupa’nın iyi restoranlarından birindeymiş gibi hissettiğim tek restoran Mikla.
Çiğ Levrek ve Dana Yanak yemeyi, birincisinin yanında Sarafin Chardonnay 04, ikincisinin yanında ise Karma Merlot-Boğazkere 2003 içmeyi tercih ettim.
İki yemek arasında ve sonrasında ise Fransız, İtalyan ve Şili şaraplarından bazılarını denedim.
Dana Yanak, kaliteli ve lezzetli dana eti bulmanın olanaksız olduğu Türkiye’de yenebilecek en lezzetli dana eti.
Sarafin Chardonnay, Sarafin serisindeki; Karma Merlot-Boğazkere ise Karma serisindeki tüm şaraplar gibi enfesti.
Listede yer alan yabancı şaraplar ise birkaçı hariç sıradandı. En iyileri bile Sarafin ve Karma’lar ile aşık atacak seviyede değildi.
Şili’den Valdivieso, Caballo Loco No:6 ile Fransa’dan Maison Albert Bichot, Cháteauneuf Du Pape 2003 istisnaydı ama sadece kalite değil etiket açısından da.
Zaten Türkiye’de restoranda yerliler ile aynı ya da biraz daha yukarıda bir fiyatta satılan ithal şarap görürseniz bilin ki tercihinizi yerliden yana koymak yararınıza olacaktır.
Marketlerde de durum aynı. 25-30 YTL arasında satılan iyi yerli şarapların kalitesini aşabilmek için yabancılarda 70-80 YTL’nin üzerine çıkmanız gerekiyor.
50 YTL’nin altında satılan ithal şaraplar ise 12-22 YTL arasında satılan Türk şaraplarının seviyesinde.
Dolayısıyla amaç çok özel bir günde, çok özel bir şarap içmek değilse kalitesinden emin olduğunuz yerli şaraplardan şaşmamak hem damağınızı mutlu edecek, hem cebinizi üzmeyecektir.
Nişantaşı Sarıgül’le güzel
Kim ne derse desin Mustafa Sarıgül, Türkiye’nin en başarılı belediye başkanı.
Kendi reklamını çok yaptığını, sadece sosyeteye hizmet götürdüğünü söyleyenler ise resmen saçmalıyor.
Eğer sadece sosyeteye hizmet götürüyor olsa, yüzde 70 gibi rekor bir oy oranıyla ikinci defa seçilmesi olanaksız olurdu.
Nişantaşı Şişli’nin vitrini ve Sarıgül yıkık dökük bu semti, benzerlerini ancak dünya metropollerinde görebileceğiniz bir yer yaptı. Nişantaşı var oldukça Sarıgül’ün kendi reklamını yapmaya ihtiyacı da yok.
Sarıgül’ün Nişantaşı’na kattığı değer geçen akşam Turizm Restoran ve Kulüp Yatırımcıları İşletmecileri Derneği (TURYİD) tarafından verilen bir teşekkür plaketi ile taçlandırıldı.
Sarıgül’e ödülü Nişantaşı’ndaki mekanlar adına TURYİD Başkanı Barış Tansever, Niş Restoran’da düzenlenen kokteylde verdi.
Kokteyle katılım o kadar yüksekti ki, yıllardır karşılaşmadığım pek çok dostumla orada karşılaştım. Hürriyet binasında bugüne kadar rastlaşmadığım Ahmet Hakan’la bile bu ödül akşamında tanıştığımı söyleyeyim, gerisini siz düşünün.
Kokteylin bir başka güzel yanı ise Niş Restoran’da yapılıyor olmasıydı. Niş Türkiye’deki restoranlar arasında dünya gastronomi trendlerini belki de en yakından izleyeni. Bunda sahibi Kaya Demirer’in tutkularının büyük payı var.
Kokteyllerde fark yaratmak çok zordur. Davetliler Niş’ten o akşam, sanki bir kokteylden değil de ziyafet sofrasından ayrılıyormuş gibi çıktılar.