Mark Twain’in cepteline kilit Sultan Ahmet Camisi’nde tecavüz

Mark Twain’in ilk gelişinin ardından 150 yıl geçtikten sonra, 2005’teki İstanbul ziyareti izlenimlerini aktarmıştım. Twain geçenlerde yine gelmiş İstanbul’a, izlenimlerini yolladı:

Şu İstanbul’da ne var anlayamıyorum. Ölüyü bile kendine çekiyor, dayanamadım yine geldim.

Uçaktan indim, bagajlarımı aldım çıkış kapısını aramaya başladım.

T.C. Başbakanlık Gümrük Müsteşarlığı memurları, turisti pislikle karşılama komitesi kurmuşlar, gümrük kapısında sigara tüttürüyorlar. Kapıyı Başbakanlık memurlarının sigaralarından çıkan dumanın yarattığı sis perdesi nedeniyle görememişim.

Biraz bekleyeyim, sigaralarını bitirsinler de öyle geçeyim dedim. Mümkün değil, biri bitiriyor diğeri içmeye başlıyor. Başbakanlık ant içtirmiş bunlara herhalde: "Sigara dumanı solumadan tek turist geçmeyecek gümrükten", diye.

Neyse dumanın en az olduğu bir anı yakaladım, mümkün olan en az zehirlenmeyle paçamı kurtarıp otelime vardım.

Gelişimin beşinci günü en son 150 yıl önce ziyaret ettiğim Sultan Ahmet Camisi’ni tekrar görmeye karar verdim.

Camiye geldim, avlusuna girdim. Yağız bir delikanlı yanıma yaklaştı. Bir şeyler satmaya çalıştı.

İlgilenmediğimi söyleyince önce sözle sonra elle sarkıntılık etmeye başladı.

Koşup tuvalete sığındım. Cep telefonumu çıkarıp, yardım istemeye çalıştım.

Cep telefonuma bir şey olmuştu. Çalışıyor ama hiçbir yeri arayamıyordum.

Kapı zorlanmaya başlayınca paniğe kapıldım. Hızla dışarı doğru açıp, saldırganın üzerine çarptım. Bir anlık sendelemesinden faydalanıp avluda koşmaya başladım.

Arkamdan yetişip, yere devirdi. Kuytu bir köşeye çekip önce tartakladı, sonra tecavüz etti.

Cep telefonumun neden çalışmadığını ertesi gün otel resepsiyonistinden öğrendim.

Türkiye’de dünyada eşi benzeri olmayan bir uygulama varmış. Telekomünikasyon Kurulu denilen asıl görevi sektörü serbest ticarete açmak olan kurulun icadıymış.

Cep telefonlarının İMEİ numarasını kayıt altına alıyorlarmış. Kaydı olmayan telefonları, gönderdikleri bir sinyalle kilitleyip kullanılmaz hale getiriyorlarmış.

Resepsiyonist cep telefonu bu şekilde kilitlenen çok sayıda turist biliyormuş.

"Merak etme", dedi. "Tahtakale’ye ya da Doğubank’a git. Ufak bir ücret karşılığında telefonunu orada hemen açarlar. Başka bir telefonun İMEİ numarasını senin telefonuna da kopyalarlar."

Meğer Telekomünikasyon Kurulu’nun bu dünya icadı tam bir fiyaskoymuş. Ortalık aynı İMEİ numarasını kullanan sayısız telefonla kaynıyormuş.

Sırf bu değil ki siz Türkler’in icadı dedim. Turisti sigara içmenin yasak olduğu havalimanında sigara içen gümrük memurlarıyla karşılamak da sizin icadınız, cami avlusunda tecavüz etmekte...

Ecevit mavisi Chanel türban

Her iktidar kendi modasını yaratır. Ve tabii yaratmaya gücünün yetmediği modalar da vardır.

Ecevit mavi gömleği moda yapmıştı. Kravatını yıllarca beyaz gömleğin yakasına bağlamaya alışkın memurlar, takım elbiselerinin içine mavi gömlek giymeye başlamışlardı.

Mavi gömlek okul üniformalarına kadar girmişti. Yönetmeliklerde beyaz gömlek yazmasına rağmen okul üniformasının içine mavi gömlek giyerek tarz yaratan öğrencilere okul yönetimleri karışmazdı.

Ecevit mavi gömleği moda yapmıştı ama kasketini benimsetemedi moda niyetine.

Tayyip Erdoğan hükümeti ise var gücüyle türbanı moda yapmaya çalışıyor.

Başbakan’ın eşinin yurtdışı gezilerinde, sosyete kumkumavalarının dergilere poz verme çabasını aratmayacak kadar türbanla boy göstermeye çalışmasının nedeni de bu.

Siyasal İslam’ın bayrağı olarak kullanılan türban şimdi de iktidara gelmenin, zenginliğin, gücün sembolü olarak kullanılıyor. Özenti nesnesi haline getirilmeye çalışılıyor.

Ecevit’in mavi gömleği gibi Erdoğan’ın da türbanı moda oldu. Ama Ecevit’in kaskete gücü yetmediği gibi Erdoğan’ın da gücü Ramsey’i moda yapmaya yetmiyor.

Sırf Konyalı için Kanyon’a gidilir

Kanyon’daki diğer restoranlarla kıyaslamak hiç doğru değil Konyalı’yı. Aralarında büyük sınıf farkı var.

Kitchenette’in kaba tahtalar üzerinde servis edilen koca hamburgerleri küçük burjuva oburlarınının midesini tatmin edebilir, hiç itirazım yok.

Ama bu zevki Konyalı’nın porselen tabaklarda sunulan yufkaya sarılı leziz köftelerinin damakta bıraktığı hazla karşılaştırmamak gerekir.

Kitchenette çok iyi bir bistro. Ama sonuçta bistro...

Konyalı ise dekorasyonundan garson kıyafetine, servis takımlarından masa örtülerine, yemek mönüsünden şarap listesine kadar her şeyiyle dört dörtlük, şık bir restoran.

Tattığımız yemeklerin hepsi birbirinden lezizdi. Şarap listesi de Türkiye’ye göre zengin sayılabilecek çeşitlilikteydi.

Konyalı’nın gözüme çarpan kusurları ise sigara içilmeyen bölümü restoranın en kötü alanına atmış olması ve kadeh şaraplarda çok az Türk seçeneğe yer vermesinden ibaret.

Sırf Konyalı’da yemek yemek için bile Kanyon’a gidilir. Hele ağırladığınız yabancı misafirleriniz varsa.
Yazarın Tüm Yazıları