Köy tavuğu, köy yumurtası üretimine son verecek bir yasa hazırlanıyormuş. Yerinde ama geç kalmış bir karar.
Benzer bir kararın çok geç olmadan kurban kesimi için de alınması lazım. Mezbahalar dışında, veteriner kontrolü olmadan her türlü kesimin yasaklanması gerekiyor.
Ana amaç fakire, fukaraya et dağıtmak olduğuna göre, isteyen etini kasaptan alsın, bu eti dağıtsın. Hatta kurban bayramları öncesi mezbahalarda usulüne uygun kurban kesimleri yapılsın ve bu kurbanların etleri hijyenik poşetler içinde, kurbanlık sertifikasıyla birlikte kasaplara, marketlere dağıtılsın. Biz de sağlık koşulları uygun olmayan yerlerde kurban kestirip fakire, fukaraya hastalık dağıtacağımıza, sertifikalı etleri dağıtalım.
Gerekli sağlık koşullarını sağlamaktan, kurban kesimi için belediyelerce özel kurulmuş alanlar da çok uzak. Bu iş eğer böyle giderse, kuş gribine benzer bir kurban eti hastalığı, koçlardan, boğalardan bulaşan yepyeni bir virüs yaratacağımız günler yakındır, kuşkunuz olmasın.
Köy yumurtası ve köy tavuğu üretimini yasaklama kararının, kuş gribi geliyorum diye bas bas bağırırken çoktan alınması gerekiyordu.
Hükümet aynı şekilde önünde bu kadar zaman varken halkı bilinçlendirmekte, eğitmekte de çok geç kaldı.
Kümes hayvanlarında görülen kuş gribi yeni bir vaka değil. 1999’da İtalya’da, 2003’te Hollanda, Belçika, Almanya ve Amerika’da da görüldü. Ama bu ülkelerde insanlar eğitimli, kültürlü olduklarından hastalık insanlara bulaşmadı. Çünkü hastalığın iyi pişmiş tavuk eti yemekle bulaşmayacağını, kanatlı hayvanlarla temasla bulaşacağını biliyorlardı. Çünkü tavuklarını, hindilerini kümeslerde değil, entegre tesislerde üretiyorlardı. Bu nedenle de kuş gribi çıktığında, insanlar tavuk yemeye devam etti ama kuş gribi bir insana bile bulaşmadı.
Onlar beklenmedik bir şekilde yakalanmışlardı. Bize geleceğiyse aylardır belliydi.
Kuş gribi şimdi Uzak Doğu’dan sonra Türkiye’de insanlarda görülüyor. Ve üstelik bunca yıldır Uzak Doğu’da görülmediği kadar hızla yaygınlaşarak.
İnsanda görülen her bir vaka, virüsün insandan insana geçecek şekilde değişime uğraması riskini de artırıyor. Bu da Türkiye’de bu kadar kısa bir sürede, rekor sayıda insana bulaşmış olmasının önemini kat kat artırırken, Türkiye için dünyaya yüzyılın salgınına yol açacak bir virüs hediye etme riski doğuruyor.
Metrosuz tünel ne işe yarar
İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, iyi niyetli girişimlerin adamı.
İstanbul’un trafik sorununu çözmek için toplam 78 km uzunluğunda, dört şeritli 32 tünelden oluşan bir proje hazırlamış. İyi de bu kadar tünel açtıktan sonra, neden bu tünelleri toplu taşımacılığa yani metroya ayırmıyor da, otomobil trafiğine tesis ediyor? Anlamak mümkün değil.
Topbaş, Beyoğlu Belediye Başkanlığı sırasında da benzer iyi niyetli projeler üretmişti. Tabela kirliliği tüm Türkiye’nin büyük bir sorunu. Topbaş, Beyoğlu’nu tabela kirliliğinden kurtarmıştı. Ama ne pahasına?
Tabela kirliliğiyle başa çıkmanın tek yolu var, standartlar koymak. Topbaş bu standartları abartmış, totaliter rejimlerde bile görülemeyecek bir uygulamayla, İstiklal Caddesi’ndeki tüm tabelaları tek tip hale getirmişti. Ünlü markaları bile logolarını dünyaca tanınan renk ve şekillerinde değil kahverengi tahta üzerine tek boyda ve şekilde altın rengi harflerle yazmaya zorlamıştı.