Spielberg’in Terminal filmini gerçek hayatta yaşadım, havalimanı terminaline hapsoldum.
Paris havalimanında geçen gerçek bir hikayeden uyarlanan filmde Tom Hanks geçerli bir pasaportu olmadığı için New York havalimanında mahsur kalıyordu ya... Ben de pasaportumu kaybedince Malezya’da Kuala Lumpur Havalimanı’nda mahsur kaldım.
Uluslararası terminalden ne dışarı çıkmama, ne bir uçağa binmeme, ne Türkiye’ye geri dönmeme izin verdiler. Kısılıp kaldım.
Olay İstanbul’dan Malezya aktarmalı bir uçakla Filipinler’e uçmaya çalışırken başıma geldi.
11 kişilik bir ekip olarak Kuala Lumpur’da uçaktan indik, kahvaltımızı ettik, Manila’ya uçmak üzere biniş kartlarımızı vererek bekleme salonuna girdik.
Pasaportumun yanımda olmadığını o anda fark ettim. Seyahat boyunca bizlere eşlik eden iki ev sahibimizle birlikte Malezya Havayolları bankosuna gidip durumu anlattık. İndiğimiz uçaktaki koltuk numaramı verip, kontrol etmelerini istedik.
Pasaportumun uçakta bulunmadığını iddia ettiler. Dahası pasaportsuz uçağa binemeyeceğimi söylediler.
Tüm ekibi Manila uçağıyla uğurlayıp, oturacak koltuk bulmanın bile zor olduğu sıkıcı, renksiz, kişiliksiz Kuala Lumpur Havalimanı’nda yapayanlız, kaderimle baş başa kaldım.
Göçmen bürosuna gidip, durumumu anlattım, Türk Konsolosluğu’nagidebilmek için geçici giriş belgesi vermelerini istedim. Olmaz, dediler.
Konsolosluk görevlisinin havalimanına bizzat gelip, geçici seyahat belgesi düzenlemesi gerekiyormuş.
Ne zaman bir yabancı ülkeye adım atsam, telefonumu açar açmaz Turkcell’den o ülkedeki Türk konsolosluğunun telefonunu bildiren bir mesaj gelir. Meğer işime yarayacağı günleri göreceğim varmış. Hemen konsolosluğu aradım, medet diledim.
Karşıma çıkan konsolosluk görevlisi medet sunmak yerine azarlamaya başladı. Pasaportumu nasıl kaybedermişim, dikkat etmemiş miyim?
İşleri başlarından aşkınmış da, havalimanı uzakmış da, araçları yokmuş da, gelemezlermiş. Bir düşünsünlermiş bakalım, sonra tekrar konuşurmuşuz.
Hemen bir başka Malezya Havayolları bankosuna koştum. Durumumu anlattım ve Filipinler’e gitmekten vazgeçtim ilk uçakla Türkiye’ye dönmek istiyorum dedim.
İlk uçak üç gün sonraymış.
Üstelik bırakın terminalden dışarı adım atmayı, üç gün sonraki uçakla İstanbul’a gerisin geri uçmam için bile konsolosluğun keyfinin yerine gelip, zor durumdaki vatandaşına yardım etmek için havalimanına teşrif etmesi şartmış.
Çaresizlik içinde terminali arşınlarken, İstanbul’da uçağa biniş anım gözümün önüne geldi. Koltuğuma otururken, pasaportumun elimde olduğunu hatırladım.
Bankoya koşup görevliye pasaportun mutlaka koltuk cebinde kalmış olması gerektiğini söyledim.
Uçak başka bir şehre uçmuş. Geri dönmesine bir buçuk saat varmış.
Görevli bu kez çok anlayışlı biri çıktı. Uçak iner inmez bizzat karşılamak üzere, yanaşacağı kapıya gitti.
İki saat sonra elindeki pasaportu havada sallaya sallaya, gülerek geliyordu.
Konsolosluğun insafına kalmaktan kurtulmuştum.
Hayale tüple dalmak varmış
Tüple dalmak ve paraşütle atlamak fırsat bulup da yapamadığım eski hayallerimdir.
Tüple dalma fırsatını Filipinler’de buldum. Ama açıkçası biraz çekindim de.
Benim bildiğim tüple dalış kursu çok ciddi bir iştir. Eğitmen eşliğinde dalıştan önce sınıfta alınan dört, beş derslik teorik eğitimle havuzda alınan pratik eğitimi gerektirir.
Filipinler’deki eğitimde ise deniz dalışının öncesindeki eğitim; havuzbaşında alınan on dakikalık teorik eğitimle, havuzda alınan yirmi dakikalık pratik eğitimden ibaretti.
Havalimanındaki terminal kabusundan sıyrılmış olmanın verdiği moralle, en derinlere dalmayı iple çekeceğim.